10⁰ | DEBDEBE

1.6K 110 428
                                    

Debdebe: Görkem

23 Ekim 2016

20.03

Yol ardımız sıra akıp giderken başımı yasladığım pencereden yanımda oturan adamın cama düşen gölgesini seyretmeye başladım. Gür koyu kirpikleri yanaklarına ok şeklinde düşerken burun kemerindeki çukur ve ucundaki hafif kalkıklık yüzümde ufak bir tebessüme sebebiyet vermişti. Burnu bir erkeğe ait olamayacak kadar mükemmeldi. Acaba estetik yaptırmış mıydı? Aklıma gelen düşünce yüzümdeki sırıtışın büyümesine neden oldu. İyice saçmalıyordum gecenin bu saatinde ama haksız da sayılmazdım. Burnu gerçekten mükemmeldi.

"Daha çok var mı?" Bakışlarımı cama düşen gölgesinden ayırıp Bora'ya doğru çevirdim. Arabaya bindiğimizden beri önündeki tabletteki yazıları okuyordu. Benim bile onun yerine midem bulanmıştı. Arabada telefona bile bakamayan ben için yazı okumak tam bir işkenceydi.

"Az kaldı," dedi her zaman ki ifadesiz ve otoriter ses tonu eşliğinde. Beni işten aldıktan sonra birlikte onun evine gidiyorduk. Oyuna başlamamız için son bir hamle kalmıştı.

İmzalamam gereken sözleşme.

Aldığım kısa cevap sonrası gözlerimi üzerinden çekerek bileğimdeki kordonu siyah ve ince olan saatte çevirdim. Şehrin gürültüsünü arkamızda bırakalı yaklaşık olarak yirmi dakika olmuştu. Girdiğimiz yollar gittikçe daralıyor, zemin bozuluyor ve ağaçlar ise sıklaşıyordu.

"Her gün bu kadar yolu tepmek zor olmuyor mu?" dedim aniden. Evi şehrin dışındaydı ve İstanbul gibi kalabalık bir şehirde işe giderken bu trafiği her gün çekmek insanın kendisine çektirebileceği acılı bir ızdıraptı. Bora İnanoğlu ise her zaman ki gibi kendini bu ızdırapla cezalandırmayı uygun görmüş gibiydi.

"Olmuyor," dedi ve tabletini kapattı. Şimdi o da benim az önce yaptığım gibi pencereden akıp giden yolu izliyordu.

Acaba o da benim onu izlediğim gibi cama düşen gölgemi izliyor muydu?

Aklıma gelen saçma sapan düşünceleri bir kenara iterek bende onun sessizlik oyununa ortak oldum ve başka bir soru sormamak için kendimi sıktım. Düşüncelerim onlarla baş başa kaldığım her an farklı yönlere gidiyordu. Zaten çok geçmeden de heybetli ve üzerinde motifler bulunan kahverengi bir kapının önüne gelmiştik.

Büyük, koyu kahverengi kapının ortasında gösterişli bir aslanbaşı bulunuyordu. Kapının önünde dikilen iki koruma ve hemen yanlarına dağılmış birkaç koruma kaşlarımı yukarı doğru kaldırmama sebep oldu. Gecenin bu saatinde soğukta beklemek zor olmalıydı. Evini bu kadar koruyor olması da içimin ürpermesine sebep olmuştu. Ki içeri girince olan şaşkınlığım ikiye katlanmıştı. Dışarıdakinden daha fazla olan adamlar belli koordinatlarda nöbet tutuyordu. Kafamı anlamaz bir şekilde sallayarak bakışlarımı adamların üzerinden çektim.

İzlediğim film ve diziler gibiydi her şey. Hoş Bora İnanoğlu'nun içinde bulunduğu karanlık dünyanın o izlediğim dizi ve filmlerden de pek bir farkı yoktu. Sanki karanlık onunla özdeşleşmişti.

"Neden bu kadar adam bekliyor ki? Kapı zaten şifreyle açılıyor. Ki o olmasa bile o devası kapıdan herhangi bir yabancının içeri girmesi imkansız." Bora sorduğum soruyla birlikte bakışlarını bana doğru çevirdi.

"Olması gereken bu çünkü." Cevabına göz devirmemek için kendimi yine tuttum ve etrafı incelemek için bakışlarımı yeniden pencereden dışarı doğru yönelttim. Kocaman bir meydanla karşılaşmayı beklemediğim için göz devirme isteğim yerini kocaman bir şaşkınlığa teslim etmişti yeniden. Antalya'mdaki Cumhuriyet Meydanı bile daha küçüktü yanında.

İlkyaz FırtınasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin