9⁰ | ÂKIBET

1.6K 103 322
                                    

Âkıbet: Sonuç, nihâyet, netice. Bir şeyin sonu.

21 Ekim 2016

17.49

"Neriman hoca geçen sene final ödevinde tüm sınıfa 05 vererek bırakmış hepsini." Beyaz bez çantama kitapları koymaya devam ederken yanımdaki bedene döndüm. Dağınık kahverengi saçlarını olabildiğince düzeltmeye çalışırken hali çok komik duruyordu. En sonunda pes edip ellerini saçlarından indirdiğinde tekrar alnına döküldü kahverengi dağınık tutamlar.

"Ödeve iyi hazırlanmamız gerekiyor o halde," diyerek gülümsedim. Ardından tekrar önüme dönüp yaptığım işe devam ettim. Bütün gün dersim olduğu için bugün şirkette izin günümdü. Bu yüzden de dünkü konuşmamızdan sonra Bora'yı henüz görememiştim.

"Bu yüzden de sınıfın en çalışkan kızıyla eş olmak istedim." Dediği cümleyle kıkırdadım. Kendisinin derslerinin de gayet iyi olduğunu biliyordum. Cenk'le hazırlıktan beri aynı sınıftaydık. O sıralar birkaç kez birlikte kütüphanede ders çalışmıştık. Ondan sonra da arkadaş gibi bir şey olmuştuk. Çok yakın sayılmazdık belki ama ne zaman bir araya gelsek güldürmeyi başarıyordu beni. Şimdi ise bu dönem verilen ikili grup ödevini birlikte almıştık.

Çantamı sol omzuma takıp derslikten çıktığımda o da hemen yanımdaydı. Seri adımlarla ilerlerken bir yandan da koridordaki insanlara çarpmamaya çalışıyorduk.

Kampüsün bahçesine çıktığımızda derin bir nefes aldım. Sonbahar etkisini yavaş yavaş göstermeye başlamıştı. Hafif esen rüzgar üşümemi sağlarken üstümdeki ince cekete biraz daha sarıldım. Cenk'in lafa nasıl gireceğini bilmediği için kıpırdanıp duran hallerine karşı güven verici bir şekilde elalarımı ona çevirdim.

"Ne söylemek istiyorsan söyleyebilirsin. Ama bugünkü kısmı tek başına yapar mısın diyeceksen üzgünüm. O kadar araştırmayı tek başıma yapamam." Gülerek söylediğim cümlemi ciddiye almış olacak ki saçıyla benzer tondaki kahve gözleri panikle büyüdü.

"Hayır hayır onu söylemeyecektim İlke." Cümlesi bittiği anda gördüğüm siyah arabayla gülümsemem soldu. Gayet aşina olduğum büyük siyah jeep okulun hemen çıkışında bekliyordu. Henüz dün akşam gördüğüm Hasan Bey ise arabanın ön tarafına yaslanmış ciddi bir şekilde bana bakıyordu. Derin bir nefes alarak hala bir şeyler söylemek üzere olan çocuğa döndüm.

"Sen kütüphaneye git Cenk. Ben de birazdan geleceğim." Cenk bir şey demeye niyetlendiğinde yeniden güven verici şekilde gülümsedim. Ona burada açıklama yapmak istemiyordum. Neyse ki o da bir şey demeden usulca kafasını salladı.

Cenk'in beni onaylamasıyla birlikte adımları siyah arabanın önünde dikilen Hasan Bey'e çevirdim. Birkaç saniyenin ardından yanına varmıştım bile.

"Merhaba." Ne diyeceğimi bilemeyerek konuştuğumda babacan bir tavırla gülümsedi.

"Merhaba İlke Hanım. Buyurun, Bora Bey sizi bekliyor." Uzanıp arabanın kapısını açtı. Etrafa kısa bir göz atıp arabaya bindim. Derya'nın ve Sinan'ın dersleri daha erken bitmişti fakat yine de okulda olma ihtimallerine karşın etrafa bakma gereği hissettim. Henüz ikisinin de hayatımdaki gelişmelerden haberleri yoktu.

Kapının kapanmasıyla birlikte rahatça yanımdaki bedene döndüm. Camlardaki siyah film sayesinde dışarıdan bizi göremeyeceklerini biliyordum. Bu durum da rahatlamama sebep olmuştu. Kafamı hafifçe iki yana sallayıp aklımdakilerden uzaklaştım. Şimdi bütün dikkatim yanımdaki bedendeydi.

Siyah takım elbisesinin içine giydiği beyaz gömleğe her zamankinden farklı olarak bu defa koyu tonlarda olan kravatı eşlik etmiyordu. Saçlarıysa her zaman olduğu gibi kusursuz bir şekilde yapılıydı. Yandan sadece yanağına gölge yapan sık kirpikleri belli olurken kuzguni gözler önündeki tablete odaklıydı. Ben orada değilmişim gibi davranıp önündeki yazıları okuyordu.

İlkyaz FırtınasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin