Tumturak: Güç, ihtişam, debdebe.
13 Kasım 2016
10.01
"Ooo, gençler hayırlı işler!"
Duyduğum coşkulu ses uykumdan sıyrılmama sebep olmuştu. Fakat gözlerimi bu ses yüzünden aralamamayı tercih ederek sıcak göğse doğru daha çok sokuldum. Hiçbir kuvvetin beni şu an buradan kaldırmaya gücü yetmezdi.
Bora ise Alkın'ın sesiyle birlikte hafifçe doğruldu ve sıkıca sardığı kollarını gevşetti. Farkında olmadan bedenine doladığım kollarımı daha da sıkılaştırdım. Uyanmak istemiyordum. Çok güzel bir rüya görüyordum az önce, uyanıp da gerçek dünyaya dönüş yapmak tercihlerim arasında yer almıyordu.
"Ne işin var lan senin sabah sabah?" Uykudan yeni uyandığı için boğuk olan sesi kulaklarıma doldu. Hala kapalı gözlerimle bedeninde yarı uyanık haldeydim. Bütün kokusu çevremi sarmışken de gözlerimi açmaya pek niyetim yoktu.
"Uyumak istiyorum," diye mırıldanıp yanağımı sert olan göğsüne doğru sürttüm. Şu an huysuz bir kediden farkım olmadığının bilincindeydim. Fakat kendime asla engel olamıyordum. Hoş, belki de olmak istemiyordum.
Bora hareketlenmesinden dolayı üzerimden sıyrılan battaniyeyi boğazıma kadar çektiğinde huysuzca mırıldandım. Bunlar beni anlamıyor muydu da sürekli rahatsız ediyordu? Huzur dolu uykuma devam etmek istiyordum sadece.
Bütün gece terasta aynı pozisyonda uyuduğumdan dolayı vücudum uyuşmuştu. Ama bu duruma aksi olarak da hayatımdaki en huzurlu uykularımdan birini uyumuştum. Bunun sebebinin göğsünde uyuduğum adam mı yoksa açık havada yıldızların altında olmamızdan dolayı mı olduğunu bilmiyordum. Cevabı öğrenmek ise delicesine korkutuyordu beni. O yüzden her zaman yüzleşmekten korktuğum gerçeklere yaptığım gibi bu çözülmemiş denklemi de usulca zihnimin arka odalarına doğru yolladım.
"Saat on oldu ama sen bilirsin tabii," dedi Alkın kahkahaları arasından. Uykum gittikçe açıldığı için mecburen gözlerimi araladım. Alkın güneş gözlüğüyle sırıtarak bizi izliyordu. Palyaço gösterisi vardı da bizim mi haberimiz yoktu acaba? Sağ elimi gözüme doğru götürerek ovaladım. Uykumdan yeni uyandığım için muhtemelen felaket bir halde görünüyordum.
"Paşamızı eğlendirebildik umarım," dedim huysuz bir tonlamayla. Uyanmıştım uyanmasına ama zihnim hala uyuyor gibiydi. Bu yüzden de kafamı kaldırmadan göğsünde kalmaya devam ettim.
"Çok eğlendim sayenizde uzun süredir böyle gülmemiştim," dediğinde gözlerimi devirdim. Dün kendini kaybetmiş gibi gülen bendim sanki. Tamam ben de gülmüştüm ama konumuzun bununla ilgisi yoktu.
"Sen aşağı in Alkın. Biz de geliyoruz," dedi Bora. Sesi hala boğuktu ve şu an fazlasıyla çekici geliyordu kulağıma. Yine de daha fazla bu durumu uzatmak istemediği sesinden belli oluyordu.
"Tabii, ben sizi bölmeyeyim. Siz devam edin çifte kumrular. Aşağıda bekliyorum sizi." İmalı bir şekilde göz kırptığında Bora arkasındaki yastığı Alkın'a doğru fırlattı. Yastığı havada yakalayan Alkın hala gülmeye devam ediyordu.
"Bu bende kalabilir mi? Bu gecenin anısına." Hala gevşek bir şekilde sırıtmaya devam ediyordu ve birazdan Bora'dan fırça yiyeceği kesindi.
"Bak hala konuşuyor! İnsene oğlum aşağı." Bora öfkeyle doğrulmaya çalıştığında göğsüne yaslı olan başım da hareket etmişti. Dün gece biraz fazla kaçırdığım için başım ağrıyordu zaten. Bir de üstüne Bora'nın ani hareket etmesinden dudaklarımdan ufak bir inleme kaçtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
Fiksi UmumAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...