Kadre: Gözyaşı, damla.
13 Kasım 2016
23.19
"Bak dedem ne derse desin alttan al olur mu? Öyle cevap vermek için bilmişlik falan taslama Bora." Bin kez söylediğim cümleleri yeniden tekrarlamaya devam ettim. Bora biten cümlem sonrası sinirli bir soluk çekti içine. Ne yapabilirdim ki? Hem Bora'yı hem de dedemi iyi tanıyordum. Dedem zaten Bora'dan hiç haz etmiyordu. Bir de bilmiş bilmiş konuşursa dedemi tutmamız pek mümkün olmazdı.
"Anladım İlke, Allah'a şükür tek seferde insanların söylediği şeyleri senin aksine idrak edebiliyorum," diyerek homurdandı Bora bahçenin geçmek için araladığımız kapısını kapatmadan hemen önce. Omuz silktim. Uyarmaktan zarar gelmezdi sonuçta.
Bora'nın ailesinin evinde yediğimiz 13 yemeğinden sonra aileme evlendiğimizi açıklamaya gelmişti sıra. İçim içime sığmazken gecenin sonunda olabilecek tüm ihtimalleri hesaplamaya çalışıyordum. Bu ihtimallerden birinin karakolda sonuçlanabilecek olması ise ürpertiyordu beni.
"İstersen dedene durumu ben açıklayabilirim," dedi Bora alelade bir şeyden bahsediyor gibi bir tonlamayla. Bu şekilde açıklayacaksa az da olan kabul görme şansımız tamamen sıfırlanırdı zaten.
"Şaka mı yapıyorsun şu an?" Dedim fısıltıyla. Evin bahçe sınırlarına girdiğimiz için her an bir yerlerden kardeşlerim görünümünde minik ajan hobbitler fırlayabilirdi.
"Yoo, çok ciddiyim. Senin konuşmandan daha çok dedeni tatmin edebileceğim kesin," dedi Bora kendinden emin bir şekilde. Ters bir bakış attım.
"O sesini alçalt önce sen," dedim. Ardından durması için yürüdüğümüz yolda onun önüne geçtim.
"Karşı komşumuzun Tuğberk Bey olduğunun umarım farkındasındır. Üstelik ev sınırları içine girdik her an bizi ağaç arkasında dinleyen kardeşlerim çıkabilir," dedim az önceki gibi fısıltıya yakın bir sesle. Yapmadıkları şey değildi sonuçta.
"Böyle mi?" Dedi benim gibi fısıldayarak. Alay ettiğini gülmemek için birbirine bastırdığı dudaklarından anlayabilmiştim. Sinirle işaret parmağımı ona doğru salladım.
"Bak İnanoğlu, ailemle konuşurken de bu alaycı üslubuna devam edersen en çingene halimle seni en olmadık yerde rezil ederim. Bak bunu yemin ederim yaparım," dedim ciddi olmasını umduğum bir sesle. Çünkü dediklerimde son derece ciddiydim. Çarşaf çarşaf çıkardık artık o çok önemsedikleri gazetelere.
Bora daha fazla bir şey demeden tutmam için elini uzattı. Ben de daha fazla üstelememek için uzattığı elini kavradım sıkıca. Benim diğer elimde tatlı kutusu, Bora'nın elinde anneannemin en sevdiği çiçek olan orkide buketi vardı. Kapının önüne geldiğimiz zaman derin bir nefes alarak elimi basmak için zile doğru uzattım.
Basmamla birlikte zihnime kazınmış o bilindik melodi etrafımı sararken son bir kez daha Bora'ya baktım. Rahatlığı daha çok gerilmeme sebep olmuştu. Açılan kapıyla birlikte bakışlarımı ondan ayırdım.
Anneannem şaşkın bakışlarla ikimizi inceliyordu. "İlke," dedi zorlukla. Sesi Bora'nın bu saatte evimizde ne işi olduğunu sorguluyordu.
İşte başlıyorduk!
"Merhaba Nesrin Hanım," diyerek anneannemin elini ben cevap vermeden dudaklarına götürdü Bora. Şaşkınlığını atmasına fırsat tanımadan da elindeki orkide buketini ona doğru uzattı.
"Size layık olmasa da kabul edin lütfen," dedi hiç duymadığım kadar nazik bir ses eşliğinde. İstediği zaman tam bir İstanbul beyefendisi olması içimde öküzlerin tepişmesine neden olmuştu. Keşke şu yüzünün onda birini arada bana da gösterebilseydi. O zaman daha az kavga edeceğimiz kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
Ficción GeneralAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...