Vehleten: Ansızın, birdenbire, nagah.
2 Aralık 2016
15.33
Yol altımızdan kayıp giderken arabanın camını araladım. Bu hareketim hava her ne kadar soğuk olsa da içimin ferahlamasına sebep olmuştu. Çünkü bir hafta deyip gitmesinin üstünden iki hafta geçen kâğıt üstünde kocam olan adam, hala ortalarda yoktu. Üstelik beni aramasını geçtim -kaldı ki son konuşmamızdan sonra böyle bir şeyi beklemek kendi zekama hakaret olurdu- tek bir haber bile yoktu kendisinden.
Gelmesini istediğimden değildi ona olan öfkem. Hatta evde olmaması cildime bile iyi gelmişti. Stressiz ve rahat geçen günler tamamen bana yaramıştı. Hatta iki kilo kadar vermek vücuduma da bile iyi gelmişti ama sonra gerisin geri bile isteye o iki kiloyu geri almıştım. Çünkü dünyanın onun çevresinde döndüğünü sanan Bora Bey kilo vermemi bile kendisine bağlayabilirdi.
Ama şimdi daha büyük bir sorunum vardı: Bulut'un doğum günü partisi.
Hayatımda en mutlu anların başında geliyordu Bulut'un doğduğu gün. Onun doğumu benim için bir daha yalnız kalmayacağımın en büyük kanıtıydı. Öyle de olmuştu. Birbirimizden iki günden fazla ayrı kalmamıştık hiç. Ama Bora İnanoğlu her zaman olduğu gibi bana bu günümü zehir etmeyi başarmıştı. Şimdi oraya gidince ve yanımda Bora'nın olmadığını görünce başta dedem olmak üzere herkes teker teker üstüme gelecekti. Dedem dışındakiler bir nebze olsun anlardı ama zaten halihazırda Bora'nın açığını kollayan bir dedem varken bu savaştan sağ çıkmam mucize olurdu.
Başıma açtığı belalar yetmiyormuş gibi her gün bir yenisinin eklenmesine de vesile oluyordu beyefendi. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Karşımda öfkemi çıkartabileceğim bir Bora yokken sakin olmalıydım. Yoksa bu öfke yalnızca bana ve çevremde hiçbir şeyden haberi bile olmayan masum insanlara zarar verirdi.
İnanoğlu yalısına giderken açtığım pencereden deniz kokusunu içime iyice çektim. Manzarayı da seyredalmışken radyodan çalmaya başlayan şarkıyla birlikte istemsizce gözlerimi kapadım. Geçmişimin peşimi bırakmayan gölgesi bir kez daha peşime düştüğünde parmaklarım çoktan kolyemin etrafına sarılmıştı bile.
15 Şubat 2009
19.13
Denizin iyot kokusu genzimi yakmaya başlarken suya değmeyen ayaklarımı iskeleden daha hızlı sallamaya başladım. Uzun süreden sonra ilk defa yalnızlık denen illet boğazımı sarmıştı yeniden. Çünkü yıllar sonra ilk defa bir doğum günümü yalnız kutluyordum.
Normalde de kalabalık bir arkadaş grubuna sahip olmadığım için büyük kutlamalar yapmazdık doğum günümde. Giray'ın bana küçükken harçlıklarından biriktirdiği paralarla aldığı ufak keklerle kutlardık doğum günlerimi.
Acaba limanın içindeki lokantalardan birine girip kendime bir ziyafet mi ısmarlasaydım? Hoş, limanın içindeki çoğu lokantada balık yapıyorlardı ve ben balıktan nefret ederdim. Belki de sahildeki pastanedelerden birine gitmeliydim. Ama orada da sevdiğim pastalardan olmuyordu ki...
Of Giray neredesin sen? Tabii ki benden 477 kilometre uzaklardasın. Keşke bilim insanları ışınlanmayı bulsalardı da gözlerimi açıp kapayınca kendimi onun yanında bulabilseydim.
İzmir Ege Üniversitesi'nde diş hekimliği kazanmıştı Giray ve ara tatili bittiği için geri dönmek zorunda kalmıştı. Aslında son güne kadar gelmesine dair umutlarım vardı ama dün telefonla arayıp sınavı olduğunu söylemişti. Hayır yani gider gitmez ne sınavıydı bu anlamamıştım. Bu çocuğa ne öğrettiniz de soracaktınız acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
Ficción GeneralAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...