Vaveyla: Çığlık, bağırma ve feryat.
Önündeki dosyaları bir kez daha okuduğunda keyifli bir şekilde dudağının bir köşesi kıvrılmıştı.
"Ender!" Kapının önünde bekleyen adamı patronunun sesini duyduğunda beklemeden içeri girdi. Bir şey demeden patronunun yüzüne bakarken uzun zamandan sonra gördüğü ifadeyle patronunun keyfinin yerinde olduğunu anlamıştı.
"Kızın bugün davete gelmesini sağla. Planı sonunda devreye sokuyoruz. Kuş, bizim hiçbir şey yapmamıza gerek kalmadan kendiliğinden kafese girdi." O an zihninin derinliklerinde filizlenen düşünce, baş göstermeden kesip atmayı tercih etti. Planının beklemediği bir şekilde sonlanması imkân dahilinde bile değildi. Çünkü oğlunun kalbi de tıpkı kendisinin ki gibi buz tutmuştu. Cehennem ateşinde kavrulsa bile biliyordu ki o buzların çözülmesi imkan dahilinde bile değildi.
🔱
7 Eylül 2016
11.28
Sinirle bir kez daha ofladım. Kardeşlerimden kaçmak için odama gelmiştim fakat ikisinin de beni rahat bırakmaya niyetleri yok gibiydi. Pazar günü olduğu için ailecek uzun uzun kahvaltı yapmıştık. Ardından anneannem öğrencilerinin kağıtlarını kontrol edeceğim diyerek odasına çekilmiş dedem ise bir pazar günü klasiği olarak hafta içi izleyemediği dizilerin tekrarını izlemek için televizyonun karşısına kurulmuştu. Anneannem ve dedem emekli olmalarına rağmen hala özel bir okulda öğretmen olarak çalışıyorlardı. Anneannem biyoloji, dedem ise kimya öğretmeniydi.
Bense biraz kafa dinlemek için odama gelmiştim ama her zaman olduğu gibi kardeşlerim Bulut ve Koray dakikasında odama damlamışlardı.
"Abla lütfen çikolatalı pasta yap bize," dedi Bulut neredeyse ağlayacak olduğunu belli eden sesiyle. Bu ses tonuna karşılık gözlerimi devirmekle yetindim. Bu ses tonuna dayanamayıp istediği her şeyi bana yaptırabileceğini çok iyi biliyordu. Ama bugün en son isteyeceğim şey sıcacık yatağımdan kalkarak mutfağa gitmekti. Çünkü ne zaman mutsuzken tatlı yapsam tariflerim asla tutmuyordu. Ama baş belası iki kardeşim asla bunu anlamak istemiyordu.
"Hayır Bulut. Pastaneden alıp gelirim az sonra," dedim aksi bir şekilde. Cümlemin ardından Bulut dudağını bükerek bakmaya başladığında kafamı yastığa gömdüm. Biraz sonra ağlamaya başlayacağına emindim artık. Onların ağlamasına asla dayanamadığımı bildikleri için bu küçük canavarlar beni sürekli buradan vurmaya çalışıyorlardı.
"Sen bize içinde koruyucu ve renklendirici olan kanserojen oranı yüksek, işlenmiş gıda mı yedirmek istiyorsun? Eğer miras için bizi aradan çıkartmak istiyorsan bizim mirasımız yok abla. Fakat konu benim senden daha zeki, daha başarılı ve daha mükemmel olmamdan kaynaklanan bir kıskançlıksa daha kolay bir ölüm seç lütfen," dedi Koray kollarını önünde bağlamadan hemen önce.
Duyduklarımın etkisiyle kocaman açılmış gözlerimle en küçük kardeşim Koray'a bakmayı sürdürdüm. Daha fazla şaşırtamaz dediğim her anda söyledikleriyle beni daha çok şaşırtmayı beceriyordu benim merinos koyunum.
"Koray yeter artık! Sonra yapacağım tamam mı?" Sinirden sesim yükseldiğinde ikisi de oldukları yere sinmişlerdi bile. İkisi de bir kedi misali birbirine sokulmuş halde bana irkilmiş şekilde bakmaya başladılar. Benden asla beklemedikleri bir çıkış olmuştu. Çünkü ikisine kolay kolay bağıran biri asla değildim. Bu yüzden kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sorunlarımı ikisine yansıtmak istemiyordum ama üstüme gelerek zaten gergin olan sinirlerimin iyice gerilmesine neden oluyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
Tiểu Thuyết ChungAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...