53⁰ | İKRAR

634 42 17
                                    

İkrar: Saklamayıp doğruca söyleme, açıkça söyleme, itiraf.

Bir çemberin çevresinde umutsuzca koşuyor gibiydim. Uzaklaşmak için ne yaparsam yapayım, ne kadar hızlı koşarsam koşayım başladığım o noktaya her seferinde geri dönmüş bir halde buluyordum kendimi. Bora'nın geçmişini öğrenmek için araladığım o kapıdan daha sonrasında da kaçmak için koşmuştum. Ama ne kadar hızlı olursam olayım tekrar buraya gelmiştim işte.

Başladığım noktaya...

Bu kapının ardında durduğum sürenin üzerinden fazla zaman geçmemişti ama o günden bu yana o köprünün altından çok sular artmıştı. Bora'yla yeni bir başlangıca adım atmıştık. Bazı şeyler için o bana söz vermişti. Düşününce çok uzun bir süre geçmemişti belki ama sanki yıllar geçmiş gibiydi.

"Burada olmak istemiyorum," dedim huzursuz bir ses tonuyla. Eğer asansöre binmemiş olsaydım muhtemelen merdivenlerin yarı yolunda arkama bile bakmadan koşarak uzaklaşırdım. Ama anın şokuyla kendimi ilk önce asansörün içinde ardından ise bu kapının önünde buluvermiştim.

"Bana güven olur mu?" Bora zili çaldığında kaşlarım çatıldı. Neden kendi evine anahtarla girmek yerine zile basıyordu ki? Çok geçmeden kapının açılmasıyla kafamdaki soru işaretlerine yenileri eklenmişti.

"Hoş geldiniz Bora abi." Kapıyı on sekiz yaşının henüz başlarında olduğu belli olan bir genç açtığında şaşkınlıkla Bora'ya doğru çevirdim bakışlarımı.

"Bizi evine alırsın umarım." Çocuk kapıyı tamamen araladığında Bora ayakkabılarını kapının önünde çıkartıp eve doğru yöneldi. Hala şaşkınlığım devam etse de kapının önünde dikilmemek adına ben de Bora'yı takip ettim.

"Sen de hoş geldin abla." Çocuk samimi bir şekilde gülümsediğinde aynı şekilde karşılık verip salona doğru yöneldim. Evi ilk ve son görüşümden beri fazlasıyla değişmişti. Duvarlarda basılı olan resimler kalkmıştı. Onun yerine açık bir mavi tonla boyanmıştı odanın içi. Büyük bir televizyon, yeni mobilya takımları, duvara dayalı olan bir elektrogitarla sanki geldiğim ev değil de bambaşka bir yere getirmişti Bora beni.

"Batuhan bu güzel kadın da sana daha önce bahsettiğim eşim İlke." Tanışmak için elini uzatan çocuğa hiç düşünmeden sıktım.

"Batuhan bu yıl senin okulunda işletmeye başlamış. Senin gibi başarılı olmanın ilk hedefi olduğunu söyleyince sizi tanıştırmanın iyi olacağını düşündüm." Bora'nın yanına ikili koltuğa oturduğumda Batuhan dediğimiz çocuk hala ayakta dikiliyordu. Bora'dan daha kısaydı ve hala çocukluğun verdiği toyluğu taşıyan keskin olmayan yüz hatlarına sahipti. Kumrala kaçan saçları perdeden geçebilen güneş ışıklarıyla parlıyordu. Burnunun üzerine düşen gözlüklerini tek hamleyle geriye doğru ittirdi.

"Yeni çay yaptım. Ben onları doldurup geliyorum hemen." Heyecanlı hareketleriyle salondan çıktığında dolduğunu hissettiğim gözlerimle Bora'ya çevirdim bakışlarımı.

"Sen ne yaptın böyle?" Titreyen sesimle konuştuğumda Bora beni kendisine doğru çekip alnıma bir öpücük kondurdu.

"Bu evin benim için herhangi bir evden hiçbir farkı yok. Varlığı da yokluğu da aynı kefede benim için." Bora'nın göğsüne doğru daha sıkıca sarılıp kalbinin üstüne bir öpücük kondurdum.

"Teşekkür ederim," dedim az öncekine nazaran daha net çıkan sesimle. Bu yaptığı hareketin benim için anlamının ne kadar büyük olduğunu bilemezdi. Aklımın ucundan bile geçmemişti bunu yapması.

"Çaylar da geldi." Çocuğun sesini duyduğumda Bora'da hafifçe ayrılıp sırtımı koltuğa yasladım. Şu an istediğim tek şey Bora'ya sımsıkı sarılıp oturmaktı. Ama madem buraya kadar gelmiştik o halde karşımızda çekingen bir şekilde oturan çocukla biraz sohbet edebilirdik.

İlkyaz FırtınasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin