38⁰ | CANHIRAŞ

1.2K 75 120
                                    

Canhıraş: Tüyler ürpertecek denli korkunç, yürek parçalayan, acı acı.

12 Aralık 2016

02.07

Acı göreceliydi. Başkasının acısını göresiye kadar en büyük acının kendinde olduğunu sanıyordu insanoğlu. Dünya üzerinde başka hiçbir yerde bu denli büyük bir acı olmadığını düşünüyordu ama yanılıyordu. İnsanlar hiç göstermeden içinde büyüttüğü acının katbekat büyüğünü yaşıyordu. Bir ayna misali biz sadece onların bize yansıtmak istediklerini görebiliyorduk. İçlerinde kopan fırtınalardan haberimiz dahi olmuyordu.

Yanılgıların en büyüğüne düşense bendim aslında. Babamın ölümünden sonra dünya üzerindeki başka hiçbir acının beni yıkamayacağını düşünüyordum. Çünkü o zamanlardaki İlke'ye göre en büyük acı buydu. Babamı kaybetmiştim, daha ötesi yoktu. Ta ki bu geceye kadar.

Bora'nın yaşadığı acıyı hayal bile edemezdim. Onun hiçbir suçu olmadığını, kaza olduğunu bilsem de bunu Bora'ya anlatmak zordu. Ne yaparsam yapayım kendisini suçlamasına engel olamayacak, onu paramparça eden bu işkenceden kendini özgür bırakmasını sağlayamayacaktım.

Üstüme aldığım ince pikeye daha sıkı sarıldım. Düşünceler beynimi o kadar çok kemiriyordu ki başım ağrımaya başlamıştı. Bora içeride benim yatağımda uyurken ben odamın balkonuna çıkmış soğuk havanın beni kendime getirmesini bekliyordum.

İlk tanıdığım zamanlar hiçbir acının, hiçbir gücün onu yıkamayacağına emin olduğum bu adama en büyük zararı da veren yine kendisiydi aslında. Bir girdap misali sürüklendiği, debelendiği her şey kendi elleriyle yarattığı kabuslarından ibaretti.

"İlke! Neredesin?" Bora'nın boğuk sesi kulaklarıma dolduğunda soğuktan uyuşmuş olan ayaklarımla zemine bastım. Uyuması çok zor olmuştu. Ne kadar süre parmaklarımı saçlarını arasında gezdirdiğimi hatırlamıyordum. Sürekli onu sakinleştirecek şeyler söylemiştim. Bu kadar zor uyumuşken benim ardım sıra soğuğa çıkıp da uykusunu dağıtmasını istemiyordum.

Seri adımlarla odaya girdiğimde Bora hafifçe doğrulmuş ve kısık gözlerle bana bakıyordu. Üstümdeki ince gri pikeyi odamdaki koltuğun üstüne bırakıp Bora'nın benim için kaldırmış olduğu yorganın altına doğru sokuldum usulca.

"Buz gibi olmuşsun. Kızım bu soğukta balkonda ne işin vardı?" Bora'nın boğuk ve huysuz ses tonuyla söylediklerine karşın dudaklarımdan ufak bir kıkırdama firar etti.

"Üşüdüysem daha fazla konuşma da sarıl bana," dedim muzip bir sesle. Bora ise hiç beklemeyeceğim bir şey yapıp belimden kavrayarak beni kendisine doğru çekti. Şimdi alnım göğsüne yaslıydı. Bacaklarımı da bacaklarının arasına aldığında bir bütün gibi duruyorduk.

Gözlerimi kısa bir an aralasam da anın huzurunu daha çok yaşayabilmek adına yeniden kapadım. Bora da onun yanında minicik kalan ellerimi ısıtabilmek için kocaman olan avcunun içine almıştı. Yavaş yavaş okşayarak sıcak ellerindeki ısıyla buz tutmuş parmaklarımı dengelemeye çalıştı.

"Ne yapıyordun bu soğukta?" Ses tonu tekrar uykuya dalacak gibi olduğu için parmaklarımı ellerinin arasından alarak ensesine doğru çıkarttım ve yavaş yavaş okşamaya başladım.

"Uyku tutmamıştı. Hadi kapat gözlerini," diye fısıldadım yatıştırıcı bir ses tonuyla. Bora'nın memnuniyetsiz bir şekilde homurdanmasına gülmek istesem de daha fazla uykusunun dağılmasını istemiyordum.

Bu defa nefes sesleri çok zaman geçmeden düzene girdiğinde Bora'nın sıcaklığına doğru daha çok sokuldum. Kendimi yiyip bitirmeme sebep olan düşünceleri bir rafa kaldırıp sadece Bora'nın ferahlatıcı kokusuna odaklandım. Düzenli nefes sesleri ve hemen kulağımın altında olan kalbinden gelen güçlü atımlar benim için dünyanın en huzur verici sesiydi. Kokusu zihnimi bulandırırken daha fazla karşı koyamayarak kendimi uykunun ve Bora'nın huzurlu kollarına bıraktım.

İlkyaz FırtınasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin