Sûz: Yanan, yakıcı, yanmak, tutuşmak.
🔱
Heyyo! Umarım süpersinizdir, hepimizin Ramazan ayı mübarek olsun. Geçen sefer bölüm telaşından kutlamayı unutmuştuk, o yüzden affola :)
Ekranın üzerine çift tıklamadan okumaya geçmeyelim ki herkescikler mutlu olsun ama değil mi? Birde satır arası yorumlarınızı da eksik etmezseniz ballı kaymak olur. Sosyal medya hesaplarımızı da aşağı iliştirdik, takiplemeyi unutmayalım. En ufak bir sorununuzda çekinmeden yazabilirsiniz. İlla kitapla alakalı bir konu olmasına da gerek yok. Biz hep buralardayız.
Keyifli okumalar, bir sonraki buluşmamıza kadar kendinize çokça iyi bakın. ♥️🕊️
🔱
Twitter: ar_dem5
Instagram: ar_dem5
Tiktok: ar_dem529 Aralık 2016
03.39
Ateş ve su...
Yüzyıllardır hem birbirlerinin en büyük tamamlayıcıları hem de birbirlerinin en büyük düşmanı olan o ikili. Ateş dediğimiz anda akla ilk gelendi su.Birbirine bu kadar zıt olup aynı zamanda da ayrılmaz olmak onları anlatan en iyi cümleydi benim nezdimde.
Peki ya her şeyi yakıp kül eden ateşin gücü, suya yetebilir miydi? Su, ateşin yakıp küle çevirdiği her şeyi bedelini ödeyerek dindiremez miydi? Ya da su, ateşi söndüremediği zaman daha çok harlamaz mıydı yangını?
Bugüne kadar pek çok belirsiz soru, pek çok belirsiz cevapla uğraşmak zorunda kalmıştım. Şimdiyse dilimden dökülen her bir kelimenin ateşi, içimdeki yangını daha çok harlıyordu. Tıpkı Bora'nın ağzından dökülen her kelimede beni yakıp daha çok küle döndürdüğü gibi.
O ateşti, bense onu söndürmek yerine onu daha çok harlayan birkaç damla sudan ibarettim. Birbirimize zarar veren ama asla ayrılamaycak olan ateş ve su...
"Ahmet'in aydınlığında bu denli kaybolmuşken Bora'nın karanlığı beni korkutamaz." Fısıltımın ardından birbirine değen dudaklarımızı ayırdım.
Bora, hiçbir tepki vermeden durmaya devam ediyordu. Vereceği tepkinin her ne kadar canımı yakacağından emin olsam da bekledim. Çünkü benim gözümde en kötü karar bile belirsizlikten çok daha iyi bir seçenekti. Belirsizlik, uzay boşluğunda öylece savrulmaktı. Sonunun ne olacağını bilmeden çaresizce umut etmekti.
Fakat o an hiç beklemediğim bir şey oldu. Bora, benim açtığım tek nefeslik mesafeyi kapattı ve belimden tutarak bedenimi tamamen kendi bedenine yasladı. Aramızdaki yangın yeniden başlarken yutkundum.
Su, ateşi daha da harlamıştı.
"Delisin sen İlke," dedi daha önce ondan duymaya hiç alışık olmadığım bir tınıda. Benim cevap vermemi beklemeden devam etti.
"Delisin ve neler olabileceği hakkında hiçbir fikrin yok." Dudaklarından dökülen kelimeler, dudaklarını yüzümde dolaştırmaya devam ettiği için kesik kesik çıkarken bir kedi gibi mırıldandım.
"Benim her konu hakkında bir fikrim vardır unuttun mu?" Sesim beklediğimden daha masum çıkarken yutkundum. Ona bu kadar yakınken insanın aklını toparlaması çok zordu. Kalbim dört nala koşuyormuşum gibi atıyordu.
Bora'nın dudakları tenime imzalarını bırakırken parmak uçlarımla sırtında görünmez çizgiler çizmeye başladım. Tüm soğuğu hisseden bedenimi daha fazlası mümkünmüş gibi Bora'ya daha çok yaklaştırdım. Denizin tuzlu kokusunun eşlik ettiği meltemle birlikte saçlarım da tamamen özgürlüğünü ilan etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
Fiction généraleAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...