Batkı: Hüsran, hayal kırıklığı.
Bölüm şarkısı: İkilem- Bu Saatten Sonra
24 Aralık 2016
12.55
Masanın hemen üzerinde bulunan kare fincanın kenarlarında parmak uçlarımı gezdirdim. Sözleştiğimiz saatin üstünden yaklaşık olarak kırk dokuz dakika geçmişti ve ben beklediğim bütün bu süre boyunca yapabileceğim maksimum stalkı yapmıştım. Hatta bu iş öyle yerlere gitmişti ki, geçenlerde aradığım ama asla bulamadığım kızın uzak akraba listesine bile hakim olmuştum. Eh, Derya'yı gördüğüm ilk anda da içimde kaynayan bu dedikodu kazanında onu da boğacaktım.
Sıkıntıyla ofladım. Normalde başka biri bu kadar geç kalsa hayatta beklemez üzerine sonrasında bin saat azarlardım. Fakat yıllar sonra Giray'ın benimle ne konuşmak istediğini içten içe deli gibi merak ettiğim için hala beklemeye devam ediyordum.
Çoğu insan okulun karşısındaki kafelerde takıldığı için şu an bulunduğum yer genelde sessiz sakin olurdu. Kısacası o kafelere giderek bazı kişilerin ekmeğine yağ sürmek istemiyordum. Özellikle de Buse gibi şuursuz birine. Açığımı bulmak için tetikte bekliyordu kendisi.
Sabah okula girerken güvenlikçi abiye arkadaşımın geleceğini söylemiştim. Yani Giray'ın kapıda kalması gibi bir durum da şıklar arasında yoktu. O zaman bu çocuk nerede kalmıştı böyle Allah aşkına?
Kafamı izlediğim boş fincandan kaldırır kaldırmaz gözlerim onun yeşilleriyle buluşmuştu. Bacaklarını saran simsiyah kotun üstüne lise zamanı da çoğunlukla giymeyi tercih ettiği keten gömleklerinden birini geçirmişti. Üstünde ise fermuarı açık olan siyah montu vardı. Zaten Giray oldum olası montların fermuarlarını kapatmaktan haz etmezdi.
"Beklettiğim için özür dilerim. Buranın trafiğine alışamadım hala," dedi mahcup bir şekilde. Anlayışla kafamı salladım. İstanbul trafiği söz konusu olunca öne atılan bir bahane dahi olsa anlayışlı olmaktan başka bir seçenek söz konusu olamıyordu maalesef. Okulun ilk günü ben de bunu hesaba katmadığım için ikinci derse anca yetişebilmiştim. Hoş, ben Bora'yı da okula geç kaldığım günlerin birinde bulmamış mıydım zaten?
"Sorun değil. İstersen bir kahve al. Üşümüşe benziyorsun," dediğimde yüzünde kocaman bir gülümseme peyda oldu. Kafasını onaylarcasına sallayıp sipariş vermeye gitti. Birkaç dakikanın sonunda elinde iki fincanla geri dönmüştü.
Önüme bıraktığı kahveye kaşlarımı çatmamak için mimiklerimle büyük bir savaşa girmek zorunda kaldım. Sade filtre kahveden ne kadar nefret ettiğimi en iyi bilenlerin başında onun olması gerekirken önüme koyması içimdeki fitilin ateşlenmesine neden olmuştu. Demek ki normal insanlar benim gibi salakların aksine bir zamanlar en yakını olan kişilerin hakkındaki en ufak bir şeyi bile zaman geçince silebiliyordu zihninden. Bunu yapmayı benim de öğrenmem gerekiyordu.
"Neden benimle buluşmak istedin?" Aldığı kahvenin üzerinde daha fazla durmamaya karar vererek direkt konuya giriş yaptım. Zaten Giray öğle aramın bir kısmını yemişti. Bu yüzden de daha fazla oyalanarak vaktimin kalan kısmını da kaybetmek istemiyordum.
"Eski bir arkadaşımla vakit geçirmek istemem gayet doğal," dediğinde tek kaşım havaya kalktı. Verdiğim tepkiye karşın Giray yeşil gözlerini kısarak gülümsedi.
"Sevgili olmadan önce iki yakın dosttuk. Unuttun mu?" Diyerek arkasına yaslandığında kendimden emin bir şekilde "Hafızam senin aksine fena değildir," dedim önüme koyduğu kahveye atıf yaparak.
"Filtre kahve almama bozuldun değil mi?" dedi gülümseyerek. O an sinirle dilimi ısırdım. Öfkeyle kalkıp zararla oturmadığım tek bir an bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
Ficção GeralAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...