Çıngı: Kıvılcım. Parça, zerre.
31 Ekim 2016
09.55
Gözlerimin üstüne tonlarca ağırlık koymuşlar gibiydi. Ne kadar elalarımı aralamaya çalışırsam çalışayım kirpiklerim gözlerime yapışmış gibi bir türlü açılmıyordu.
Bilincim yavaşça yerine gelmeye başladığı sırada gözlerimi aralayabilmeyi başarmıştım. Beni ilk karşılayan şeyse beyaz ve aydınlık olan tavandı. Benim odamdaki tavandan çok daha farklı olması yataktan aniden doğrulmama sebep oldu.
Ani doğrulmamdan dolayı saplanan baş ağrımı görmezden gelip odanın içinde ağır ağır gezdirdim bakışlarımı. Benim odamın aksine çalışma masası yoktu. Onun yerine üçlü koltuk vardı. Beyaz ve küçük sayılabilecek dolabın yanında yine aynı renkten etajer vardı. Üstünde uyuduğum çift kişilik yatakla birlikte fazlasıyla sade ve büyük bir odaydı. Ama kime ait olduğunu bilmemek içimdeki huzursuzluğun artmasına sebep oldu.
Dün gece uyumadan önceki anları zihnime getirmeye çalıştım fakat bu konuda başarısız olmak beni daha çok tedirgin etmişti. Üstelik panik, mide bulantımın da artmasına sebep oluyordu.
Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. En son davette Sinan'la konuştuğumu hatırlıyordum. Diğer her şey yarım yamalak bir halde zihnimdeydi. Eğer sarhoş olduysam muhtemelen Bora beni evine getirmişti. En azından öyle umut ediyordum.
Bir kez daha derin bir nefes aldığımda burnuma dolan lotus kokusuyla Bora'nın beni evine getirdiğinden neredeyse emin olmuştum. Evine ilk geldiğim zamanki gibi kokuyordu oda.
Başım dönse de üstümdeki yorganı üstümden yavaşça sıyırdım. Bir an önce eve gidip rahatlamak istiyordum ve bunun için de önce Bora'yı bulmam gerekiyordu.
Ayağa kalkıp geniş pencereden dışarıya baktığımda onu gördüm. Üstünde beyaz tişörtü ve siyah eşofmanıyla yanındaki iki köpekle birlikte oyun oynuyordu. Gözleri kısılmış ve geniş gülümsemesiyle benim tanıdığım Bora'dan çok daha farklı bir adamdı. Tenis topunu attığı Alman Kurdu her geri geldiğinde onu sevgiyle okşuyor ardından da başını öpüp geri çekiliyordu. Topu tekrar bahçenin uzağına fırlattığındaysa hemen yanında oturan Sihirli Annem'deki Taci'yle neredeyse aynı olan köpeğin tüylerini okşuyordu.
Köpek o kadar çok Taci'ye benziyordu ki her an 'Dudu' diyecek gibiydi.
Alman Kurdu topu getirdikten sonra patileriyle Bora'nın üstüne çıktığında Bora neşeyle güldü. Gözlerim gülüşüne takılırken pencereden uzaklaştım. Pencere sapığı zannedecekti adam beni.
Düşüncelerimin farklı yere kaymasıyla kafamı iki yana salladım fakat bu acıyla tıslamama neden oldu. Başım o kadar ağrıyordu ki kafamı oynattıkça içerisindeki filler tepişiyordu ve ezilen çimler değil de benim beynim oluyordu.
Üstümdeki kırışan elbiseyi düzeltip kapıyı araladım. Büyük bir koridor beni karşılamıştı. Evi düşündüğümden daha büyüktü. Koridorun ortasında duran merdivenleri görünce adımları oraya doğru yönelttim. En azından gizli geçit falan yoktu da bu evin bir de merdivenini aramak zorunda kalmamıştım.
Merdivenlerden düşmemek için yavaş iniyordum fakat in in bitmek bilmiyordu. Bu adamın neden bu kadar fit olduğunu daha iyi anlamıştım. Spor yapmadan günde iki kez bu merdivenlere inip çıksa form tutardı rahatlıkla.
Son basamaktan da indiğimden derin bir nefes vermiştim. Tamam, belki ben başım döndüğü için yavaş inmiştim ama kesinlikle çok fazla basamak vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
General FictionAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...