8⁰ | YEİS

1.5K 108 315
                                    

Yeis: Umutsuzluktan doğan karamsarlık, umutsuzluk.

20 Ekim 2016

23.56

3 gün.

3 koca gün.

Sert esen bir fırtınanın ortasında hiçbir dayanağım olmadan bilinmezlikler içinde 3 gün geçirmiştim.

Bu 3 gün boyunca zihnimin bana sunduğu tüm düşüncelerin sonu her defasında büyük bir felaketle sonuçlanmıştı. İlk gece kabus gibiydi. Tek düşündüğüm kısa süre önce girdiğim bu oyunun sonuna yine kısa sürede ulaşmam ve bunun sonuçlarını en acı şekilde ödeyecek olmamdı. İkinci gün ise daha sakindim. Panik havamdan sıyrılmayı ve zihnime az da olsa hakimiyet kurmayı başarabilmiştim.

Şimdi ise cesaretimi ancak toplayabilmiş bir halde önümdeki binaya bakıyordum.

Sonunu kestirmeyi başaramasamda önümde uzanan iki ihtimal vardı. Ya bu kapıdan bir şekilde içeri girmeyi başaracak ve Bora İnanoğlu'yla yüzleşecektim ya da Bora İnanoğlu'nun da günlerdir yaptığı gibi hiçbir şey olmamışcasına hayatıma devam edecektim. Benim için ikinci seçeneğin pek bir oluru olmadığının farkındaydım. Çünkü işin sonunda benim ve ailemin hayatı söz konusuydu.

O yüzden bu gece buraya gelmiştim zaten. Girdiğim bu çıkmaz sokağın elbette bir çıkışı olmalıydı ve ben o çıkışı bulacaktım.

"Bu sadece benim babamla olan güç savaşım değil İlke, aynı zamanda senin de babanla olan güç savaşın." Zihnimde dönüp duran bu cümle üç günümü bana zehir ederken ondan bir cevap beklediğimin de farkındaydı. Fakat o her zaman ki gibi cevap vermek bir yana benimle karşılaşmamak adına şirkete bile uğramamıştı. Evet herkesin o iş kolik olarak adlandırdığı o adam şirkete hiçbir neden belirtmeden uğramıyordu.

Şimdi önünde durduğum mekan Alkın Bey'e aitti. Arslan İnanoğlu, bir konuşmamızda Bora'nın bazı geceler burada takıldığından bahsetmişti. Şimdi ise şanslı olduğum günlerden birinde olduğumu umuyordum. Bora İnanoğlu eğer bu gece buradaysa onunla yüzleşecek ve bir şekilde bu işten sıyrılmayı başaracaktım. En azından şansımı deneyecektim.

Esen rüzgara karşın giydiğim deri ceketime daha sıkı sarıldım. Ardından derin bir nefes alarak düşüncelerime ara verdim ve önümde boylu boyunca uzanan dar taşlı yolu aştım.

Saat gece yarısı olmak üzereydi. Mekanın iki girişi olduğunu Google haritalar sayesinde öğrenmiştim. İlk giriş özel araçlarıyla girecek insanlar için, ikinci giriş ise benim gibi taksi ya da diğer ulaşım araçlarıyla gelen insanlar içindi.

İçimden kendime şans dileyerek giriş kapısının önündeki iki korumanın dikkatlerinin bana dönmesi adına öksürdüm.

"Bora İnanoğlu burada mı acaba?" Sesim titremeden çıkarken etrafta kimse olmadığı için kapının önündeki iki koruma da baştan aşağı beni süzmüştü.

"Bora Bey bize bir misafiri olacağını bildirmedi bu gece." Diğerine göre kısa olan adam kaba sesinin ardından boylu boyunca bedenimi süzmüş ve kaşlarını çatmıştı. Bakışlarındaki imadan dolayı yerimde rahatsızca kıpırdandım.

"Şansını başka geceye sakla." Diyerek göz kırpan korumanın kafasına çantamı geçirmemek için kendimi içimden binlerce kez ikaz ettim. Çünkü herhangi bir sorunu daha kaldırabilecek durumda değildim.

"Şansımı bu gece kullanmak istiyorum ama ben." dedim gözlerimi ikisinin gözleri arasında dolaştırarak. Bakışlarımı olabildiğince kendimden emin tutmaya çalışıyordum. Yaka kartında İhsan yazdığını gördüğüm adam aramızdaki mesafeyi kısaltarak ceketini hafifçe sıyırdı ve parlayan metali görmemi sağladı. Gördüğüm silah ürkmeme sebep olmuş olsa da geri adım atmaya niyetim yoktu.

İlkyaz FırtınasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin