Zifiri: Zulmet. Zifir renginde, çok kara, simsiyah.
24 Ekim 2016
08.59
Göz kapaklarımdan içeri sızmaya çalışan güneş ışınlarına karşılık mırıldanarak elimi gözlerime siper ettim. Gözümü yoran parlak ışınları engellemek için hemen ardından üzerimdeki hafif yorganı yukarıya doğru çektim fakat bu sefer de sıcaktan terlemeye başlamamla uykum iyice dağılmıştı.
Daha fazla uyuyamayacağımı anladığımda mecburen gözlerimi açmak zorunda kaldım. Boş bakışlarla etrafa baktığımda ilk nerede olduğumu anlayamamıştım. Yatakta hafifçe doğrularak bulunduğum odayı dikkatli gözlerle incelemeye başladım.
Üçgen ve ahşap tavandan anladığım kadarıyla bir çatı katındaydım. Karşımdaki duvar taştandı ve tavana yakın yerinde yuvarlak bir penceresi vardı. Beni uyandıran güneş oradan gelmiş olmalıydı. Etrafta gözlerimi gezdirdiğimde hemen duvarın önünde koyu kahverengi, ahşap bir masa vardı. Üstünde sadece iki tane fotoğraf çerçevesi ve bir tane masa lambası vardı. Fotoğrafları incelemek için neredeyse yerde olan yataktan kalktım. Kırışmış olan kot eteğimi elimden geldiğince düzeltip masaya yöneldim.
İlk çerçeveyi elime aldım. Bora olduğunu tahmin ettiğim çocuk tam ortada duruyordu. Hemen sol tarafında kabarık saçlı çilli bir kız bütün dişlerini göstererek gülümsüyordu. Onun yanındaki beyaz tenli siyah saçlı oğlan ise kolunu kızın omzuna atmış tıpkı onun gibi kocaman gülümsemişti kadraja doğru. Yanındaki kıza sarılmak için yükseldiği parmak uçları kıkırdamama sebep olmuştu. İkisi de Bora'dan epey küçük duruyordu. Bora'nın sağ tarafında ise neredeyse omuzlarına gelen sarı saçları ve masmavi gözleriyle bir çocuk vardı. Dudakları birine küsmüş gibi aşağı bükülmüştü. Fotoğraftaki sarışın çocuğun yüzü Alkın'ı andırıyordu. Muhtemelen o olmalıydı. Alkın olarak tahmin ettiğim kişinin yanında bu sefer kolunu ona doğru atan biri daha olduğunu görmüştüm. Diğerlerinden daha büyük olduğu belliydi. Siyah, kıvırcık saçları vardı ve o da kameraya kocaman gülümsüyordu. Gözlerim tekrar Bora'yı bulduğunda huzurlu duran ifadesi küçük bir tebessüm oluşmasına neden olmuştu dudaklarımda. Çünkü onun yüzünde hiç şahit olmadığım kadar sıcak bir gülümseme vardı.
Çerçeveyi bırakıp ikinciyi elime aldım. Burada yalnızca bir çocuk vardı. Koyu kahverengi gözlere ve koyu saçlara sahipti. Teninin beyazlığı dışında Bora'yı andırıyordu. Onu da aldığım yere bırakıp tekrar yatağa doğru ilerledim.
Yatağın ucunda gördüğüm kıyafetlerle kaşlarımı çattım. Oraya doğru geldiğimde gördüğüm not kağıdını elime aldım.
'Kıyafetleri giy. Merak etme temizler.' Düzgün el yazısıyla yazılan notu kimin bıraktığını tahmin etmek zor değildi. Notu kenara bırakıp kıyafetlere uzanıp kokladım. Dediği gibi temizdi çünkü mis gibi deterjan kokuyordu.
Daha fazla kot etek ve ceketle kalmak istemediğim için soyunmaya başladım. Koyu yeşil sweatshirt ve aynı renk eşofman altını hızlıca giyinmiştim. İçi pamuklu olduğu için giyer giymez ısındığımı hissetmiştim.
Odanın içindeki büyük boy aynasının önüne geldiğimde ten rengim mümkünmüş gibi daha çok solmuştu. Daha iyi gözükmek için dağılmış sarı saçlarımı yoluna koymaya çalışmıştım fakat yanımda herhangi bir toka olmadığı için pek de iyi sayılmazdı. Daha fazla aynadaki perişan halime bakmamak için yatağa yöneldim. Komodinin üstündeki çantamı gördüğümde aklıma gelen şeyle kendime kızdım. Evdekilere haber vermeyi unutmuştum.
Hızla çantamdan telefonumu aldım. Sessizde olduğu için kimsenin aramasını ya da mesajını görmemiştim. Derya'nın attığı mesaj gözüme çarpınca anneannemleri aramayı es geçip onun üstüne tıkladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlkyaz Fırtınası
Ficción GeneralAhmet Bora İnanoğlu. Hayatını altmış dört karelik satranç tahtasına sığdırmış bir adam. O, şah değildi. Öylece durup korunmayı beklemezdi. O, tüm hakimiyetin elinde olmasını isterdi. Olaylara istediği gibi yön verir ve kazanana dek savaşırdı. O, bu...