Sinirden ne yapacağını bilemedi Bahtınur. Kitabı yerden alıp, yine hızlıca yere vurdu. Tekrar eline aldı. Hafiften nemli gibiydi kitap. Birazda duman kokusu vardı üstünde, ama yanık izi yoktu.
Biliyordu Bahtınur. Bu kitap, büyük dedesinin yaktığı kitaptı. Sonra geçen aylarda Mehmet hocanın tekrar yaktığı kitabın aynısıydı. Daha bu gün, boğulma tehlikesine rağmen yarım yamalak yakabildiği kitapta, şimdi elindeki kitaptan başkası değildi.
Nedir bu kitap. Niye yanmıyor. Niçin yanmıyor. Neden yanmıyor. Sürekli karşıma çıkması nedendir.
Kara yağız gizemli delikanlı, bu yüzden mi bakmıştı bu kitaba, böyle kötü kötü. Birde ona kızmıştım. ''Murat'ın kitabına niye böyle bakar ki'' demiştim. Biraz önce gördüğüm rüya da boş yere değilmiş diye söylendi.
''Bu kitap, Murat'ın kitabı değişmiş; bu kitap, şeytanın kitabıymış.'' Diye bağırdı ve tekrar kitabı hızlı bir şekilde yere fırlattı.
Dakikalarca ağladı Bahtınur. Kim dost kim düşman bilemiyordu artık. Tansel'in verdiği mavi taşlı kolye hala boynundaydı. Ama farkında bile değildi boynunda olduğundan.
Büyük bir hışımla evden çıktı. Yine bir ümit vardı içinde. Belki Tansel'in suçu yoktur, Azim koymuştur hediye kutusuna ve Tansel'e bu şekilde vermiştir diye düşündü.
Hava kararmak üzereydi. Hatice'yi arayıp on beş dakika içinde geleceğini söyledi. On beş dakika içinde Hatice'nin evinin olduğu sokağa geldi. Hatice'de valiziyle beraber yol kenarında onu bekliyordu. Bahtınur'un yardımıyla valizleri bagajca koydular.
''Canım iyi misin'' diye sordu Hatice. Bahtınur'un ağladığı, gözlerindeki kızarıklıktan belli oluyordu. Bahtınur durumu çok yüzeysel bir şekilde anlattı, ama Hatice pek bir şey anlamadı.
Beraber Azim'in oturduğu semte gittiler. Lüks bir semtte, yüksek binaların arasında kalmış, mavi pencere pervazlı, o Rum evini arıyordu gözleri.
Evet eminim dedi Bahtınur. İki katlı Rum evi, tam şuradaydı.
Hatice, Bahtınur'un eliyle işaret ettiği yere baktı. ''Canım burada beş katlı bir bina var. Karıştırmış olmayasın'' dedi.
Bahçe içindeki müstakil iki katlı evin bulunduğu yerde, yeni sayılabilecek beş katlı, çift daireli bir bina vardı.
''Hayır'' dedi Bahtınur. ''İşte şu iki gökdelenin arasındaydı. Tam buradaydı.''
Arabasını beş katlı evin önüne çekip, dış kapıdan içeri girdiler. Dış kapının kenarında bir bekçi kulübesi vardı. Bahtınur ve Hatice'yi görünce, kulübenin içinden orta yaşlı bir görevli çıktı.
''Buyurun kime bakmıştınız'' diye sordu orta yaşlı görevli.
Bahtınur; özür dileyerek söze başladı. ''Burada iki katlı müstakil bir ev vardı diye hatırlıyorum. Yanlış mıyım acaba'' diye sordu.
''Yanlışınız var'' dedi görevli. On yıldan beri burada görev yaptığını söyledi. Görevli tekrar sordu, ''birine mi bakmıştınız'' dedi.
Bahtınur; ''Evet, Azim beye bakmıştık'' diye cevap verdi.
Görevli; ''hayır öyle biri burada oturmuyor'' dedi.
Bahtınur etrafına tekrar baktı. ''Evet burasıydı, emindim'' diye söylendi kendi kendine. Lütfen iyi düşünün, bu bina veya yan binalarda, Azim diye birisini olmalı. Tanıyor musunuz'' diye ısrarlı bir şekilde sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
HorrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...