Bahtınur bir şeyler söylemek istedi, ama diyecek bir şey bulamadı. Bu saatte, yağmur altında öylece beklemenin, mantıklı bir açıklaması olamazdı.
''Kâbus gördüm, bebek sesi vardı. Ses beni buraya kadar götürdü, sonra seni gördüm. Ardından uyandım ve tekrar buraya geldim ve yine seni gördüm'', diye açıklama yapsa, nasıl bir karşılık bulurdu acaba. Belki Zühre anlayışla karşılayabilir, bazen bende böyle kâbuslar görüyorum diyebilirdi. Fakat yağmur altında daha fazla ıslanmak, gördüğü kâbusu anlatmak ve Zühre'yle bağlantısını anlamaya çalışmak gecenin bu saatinde belki saçma olurdu.
''Canım,'' dedikten sonra yutkundu Bahtınur. Ve devam etti, "Sabah anlatsam olur mu, şimdi çok yorgunum, anlatacak halde değilim" diye cevap verdi.
Zühre, "tamam canım benim. Hadi daha fazla ıslanma, sabah görüşürüz o vakit" diye cevap verdi.
Bahtınur'un bu durumuna bir anlam verememiş, oda sabahın olmasını beklemişti.
Sabah biraz geç uyandı Bahtınur. Aşağıya, çardağa indiğinde dedesi öğle namazından daha yeni dönüyordu.
Dedesini görünce; Gece çıkarken dedem beni görmüş olabilir mi diye içine bir kurt düştü. Gece dedesi içeri girer girmez oda dışarıya çıkmıştı.
Şimdi, gecenin o saatinde dışarıda ne işin vardı diye sorsa, ne cevap veririm diye düşünmeye başladı.
Bir şey bulmalıyım, ama ne. Dedemin sorusuna mantıklı bir cevap vermeliyim. Bir şeyler bulmalıyım.
Bunları hep içinden söylüyor, içinden düşünüyordu Bahtınur. Nihayet çardağa geldi dedesi de.
''Buldun mu canım torunum'' diye soru sordu Bahtınur'a selam verdikten sonra dedesi.
Eyvah. Bahtınur donup kalmıştı. Birkaç saniye hiçbir şey diyemeden öylece kaldı. Dedesi sanki içinden geçenleri okumuştu.
Bahtınur yine de bozuntuya vermeden ve anlamamış gibi yaparak; ''neyi dedem'' diye karşılık verdi.
Dedesi ufak bir tebessüm ederek. ''Dükkânda çalışacak birisini'' diye cevap verdi.
Yok dedem, daha bulamadım diyecekken bir anda aklına, Zühre geldi. Büyük bir sevinçle, ''Buldum dede'' diye cevap verdi.
Dedesinin yana yakıla aradığı, Ayşe'nin boşluğunu dolduracak bu kişi Zühre'den başka kim olabilirdi. Onunda işe, işinde onun gibi çalışkan birisine ihtiyacı vardı.
''Kimi buldun Torunum'' diye sordu dedesi.
''Zühre. Dursun dedenin torunu. Biraz ayağında sorun var, ama çalışmasına engel olmaz dedeciğim'' diye cevap verdi.
Dedesi biraz kızar gibi baktı torununa. Zühre'yi oda tanıyordu elbette. "Torunum. Sorun veya engel, insanın insanlığında olmasın. Biraz aksayarak yürümesinde ne var. Problem mi bu".
Dedesinin bu şekil tepki vereceğini gayet tabi Bahtınurda biliyordu, ama ne hikmetse ağzından kaçırmış bulundu.
"Haklısın dedem. Yanlış konuştum özür dilerim." dedi.
"Özür dilemene gerek yok güzel torunum. Onlar Allah'ın nişanesi. Belki de cennetin vesilesi. Ama yine de bir şey yapmak istiyorsan, Zühre'yi hemen buraya çağır. Hem beraber kahvaltı yapalım, hem de işle ilgili konuşuruz. Belki anlatacakların vardır ona" diye manidar bir cevap verdi.
Bahtınur sevinçli bir şekilde yerinden kalkmasıyla bahçe kapısından çıkması bir olmuştu. Zühre'ye bir iyilik yapabilmek, bir yarasına merhem olabilmek ne güzel bir şeydi. Neden daha önce aklıma gelmedi diye hayıflandı biraz. Dedesinin ilk sorduğu zaman Zühre'yi söylemeliydi. Ama bunun şimdi bir önemi kalmamıştı.
Dedesi; Belki anlatacakların vardır ona" diyerek neyi kast etmişti acaba. Dün gece orada bulunmamın sebebini, Zühre'ye anlatmamı mı istemişti yoksa. Bir ara duraksadı Bahtınur.
Gerçekten bunu mu istedi acaba dedem diye sordu kendisine. Sonra çalan korna sesiyle irkilip kaldırıma çıktı. Yolun ortasından gittiğinin bile farkında olmamıştı.
Kendine gel Bahtınur. Dedem nereden bilsin dün gece gördüğüm kâbusu. Hem dışarıya çıktığımı bile fark etmemiştir. Zühre'ye de bir şeyler söylerim işte dün geceyle alakalı, olur biter.
Nihayet Zührelerin kapısının önüne vardı Bahtınur. Bahçe kapısını açmadan kendisi toparladı, nefes kontrolü yapıp bir miktar dinlendi. Etrafına göz gezdirdi.
"Bu köşe, dün gece Zühre'yle karşılaştığımız köşe değil miydi" diye söylendi kendi kendine. Evet tamda orası. Gece fark edemedim herhâlde dedi. Sonra bahçe kapısından içeri girdi ve evin kapısını tıklattı.
Sadık dede (Zühre'nin dedesi) kapıyı açarak ''hoş geldin kızım'' dedi.
Hoş bulduk Sadık dede, Zühre içeri demi diye sordu.
''Evet kızım içerde. Rahatsız biraz yatıyor.''
''Neyi var Sadık dede, çok mu hasta. Ben girmeyim o zaman'' diye cevap verdi.
''Yok kızım gir, fazla bir şeyi yok. Dün gece ıslanmış biraz, ateşi var. İlaç içti birazdan geçer inşallah,'' dedi Sadık dede ve devam etti. Kaç kere söyledim dinlemedi beni.
Neyi sadık dede, diye sordu Bahtınur.
Boşver kızın sen bakma bana. Hadi gir içeri kapıda kalma. Bende markete gidip geliyorum birazdan dedi.
Zühre yatağa uzanmıştı, ama uyumuyordu. Bahtınur'u görünce doğruldu, yataktan kalmak istedi.
''Hoş geldin canım'' dedi.
''Dur canım kalkma lütfen, hoş bulduk. Nasılsın, ağrın sızın var mı, hastaneye gidelim istersen'' dedi Bahtınur.
''İyiyim canım, ilaç içtim birazdan bir şeyim kalmaz inşallah.''
İkisi de havadan sudan konuşuyor, bazen susuyorlar ama dün gece ile iliği bir şey söylemiyorlardı. Çünkü ikisi de anlamsız bir şekilde gece vakti yağmur altındaydı. Aslında, anlamsız değil, çok mana yüklüydü.
Sessizliği Bahtınur bozdu. ''Canım, dedemin yanında Ayşe diye bir kız vardı, yakın zamanda doğum yapacağı için işten ayrılmak zorunda kaldı. Şimdi dedeme yardım edecek biri lazım. Sen dedeme yardım eden o kişi olur musun'' diye söyleyip gülümsedi.
Zühre'nin de canına minnetti, ''olurum tabi canım benim,'' dedi.
Dedesi, Ayşe'nin doğum masraflarından, bebeğin giysisine, bezine kadar hepsini almıştı. Bir yıllık maaşını bile peşinen vermişti. Bir yıl sonrada geri işine dönecekti Ayşe.
Zühre'ye de fazlasıyla maaşını vereceğinden şüphe yoktu. Zühre içinde çok iyi olacaktı bu iş. Hem para kazanacak, hem iş öğrenecek, hem de kafasını dağıtacaktı.
Birkaç kelam daha ettikten sonra müsaade istedi Bahtınur. Kendisini ne zaman iyi hissederse işe başlayabileceğini söyledi.
Zühre şimdiden iyi olmaya başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
TerrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...