Bölüm 6-1

645 35 9
                                    

Yarı ümit, yarı endişeli bir duygu ile kulübeye doğru ilerlemeye başladılar. Kulübede onları neyin veya nelerin beklediği bilmeden, Tansel önde, Bahtınur arkada yürümeye devam ediyorlardı.

Kulübe, Bahtınur'un rüyasında gördüğü kulübeye benziyordu, ama aynısı değildi. Bundan dolayı biraz içi rahatlamıştı, fakat içinde tarif edemediği ve nedenini bilmediği bir duygu vardı.

Hava kararmak üzereydi. Üstelik birde sisin etkisiyle, artık hiçbir şey görünmüyordu. Dağ yolunda yönlerini kaybetmiş ve yaklaştıkları kulübe hakkında en ufak fikirleri olmadan yürüyorlardı.

Tansel, kulübenin kapısına kadar yaklaşıp tıklattı. Hiçbir hayat belirtisi yok gibi, ne kapıyı açan, ne de herhangi bir ses çıkaran vardı. Kapanın üstündeki asma kilit, içeride zaten birinin olmasını imkansız hale getirmişti.

Pardon, kimse yok mu?

Tansel bu sualini tam üç kere yöneltti, ama en ufak bir geri dönüş alamamıştı.

''Biraz önce ışık yanıyordu ama, şimdi neden her yer karanlık ve bu kilit de neyin nesi'', dedi Bahtınur.

Tansel; Evet, ışık yanıyordu. Ama kapının üstünde asma kilit var. İçeride birilerinin olması imkansız. Kapıyı kilitleyip gitmiş olması da çok zor, çünkü herhangi bir ayak izi yok karların üstünde.

Hava iyiden iyiye soğumaya başladı. Üstelik aşırı derecede rüzgâr esiyordu. Önlerinde iki tane seçenek vardı. Ya, kapıyı kırıp içeri girecekler, ya da dışarı da kalıp, donma tehlikesi geçireceklerdi.

Canım, donmaktansa içeriye girelim, eğer birileri gelirse konuşur derdimizi anlatırız, belki yardım bile ederler, dedi Tansel.

Bahtınur içeriye girmek istemiyordu, lakin başka çaresi de kalmamıştı. Arkasını dönüp etrafı süzdü. Kapkaranlık ıssız bir ortamda, yeni tanıştığı ve sevgili olduğu adamla yapayalnızdı.

Karşısında büyük, gür dalları bulunan bir çam ayağı vardı. Kulübenin kapısı hizasında bulunan bu çam ağacının dalları, karın etkisiyle aşağıya doğru eğilmişti. Bu görüntüsü ile, koskocaman bir kar yığınını andırıyordu. Üst dallarından aşağıya ufak kar parçaları düşmeye başladı. Yukarılara doğru baktığında, dallarına konmuş, en az 10 tane beyaz güvercinin olduğunu gördü.

Bu güvercinlerin bazıları, ufak köprü üzerinden geçerken gördüğü güvercinlerden olmalıydı. Hepsi aynı ayna Bahtınur'u izliyor, sürekli onu takip ediyor gibi duruyorlardı.

Bu soğukta güvercinlerin yaşama şansı olamazdı. Bahtınur, bu işin içinden çıkamadığından dolayı, var olan endişesi, yerini korkuya bırakmıştı. Hemen Tansel'e dönüp;

''Tamam Tansel, hadi içeri girelim, ama kilit var, kapıyı nasıl açacağız'' dedi. Artık korktuğunu gizleyemiyordu. Sesi titreyerek çıkmış ve Tansel'in den korkmasına neden olmuştu.

Tansel, kulübenin kapısı üzerindeki asma kilidini bükerek kopardı. Gacırdama sesi ile birlikte kapıyı açtı. Pardon, Kimse yok mu?

İçeride kimseler yoktu. Tansel içeriye adımını atıp girdiğinde, yüzüne örümceklerin ördüğü ağ yapıştı. En azından 1-2 ay boyunca da kimselerin uğramadığı belliydi.

Bahtınur, girip veya girmeme konusunda hala emin değildi. Fakat, dışarısının da tekin olmadığını artık anlamıştı.

Tansel içeriye girip ortamı kolaçan ettikten sonra Bahtınur'a, tatlım kimseler yok, girebilirsin, dedi. Bahtınur ikna olup girmeyi kabul etti, ama içinde hala tarifsiz bir korku vardı, sanki bir şeyler olacakmış gibi hissediyordu.

Kulübe, giriş ile beraber iki bölmeli küçük bir yerdi. Giriş bölümünde dizilmiş birkaç odun çuvalı vardı. İç taraftaki odanın tabanında halı seriliydi. Köşede ufak bir gözene (ortasında fırın bölmesi bulunan soba) bulunuyordu. Gözenenin üstüne temiz bir tencere ve çaydanlık konulmuştu.

Gözenenin karşısında bir tane sedir ve yanında ufak bir masa ile beraber ufak bir dolap vardı.

Bahtınur telefonuna tekrar baktı. ''Çekmiyor lanet olası'', dedi. ''Ama en azından barınacak bir yer bulabildik''.

dedi Tansel. İkisi de korkmuştu, ama en azından bu kulübeyi bulduklarından ve dışarıda kalmadıkları içinde kendilerini şanslı hissediyorlardı.

Can ile Nas'ın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin