Saat 11 gibi gözlerini açan Bahtınur'un, burnuna güzel yemek kokuları geliyordu. Kendisinden önce kalkan arkadaşları kahvaltı için bir şeyler hazırlıyor olmalılardı. Arkadaşı Pınar ve Dicle'nin, yemek yapma konusunda üstüne yoktu. Fakat Ayşe ve Bahtınur, yapmaktan ziyade yemeği tercih ederlerdi.
Sonra kapı tıklama sesiyle, aynı anda Ayşe, ''Bahtınur, hadi uyan canım. Kahvaltı hazır.''
''Uyandım Ayşe, hemen geliyorum.''
''Enfes kahvaltı hazırladık canım, parmaklarını yiyeceksin'' dedi, şefkat ve huzur veren bir ses tonuyla.
Bahtınur'un, şuan ihtiyaç duyduğu en önemli şeydi aslında; Huzur ve Şefkat. Bu iki duyguyu, ailesinden bile fazla Muradından, köylüleri tarafından deli diye tanınan, bir gripten görmüştü.
''Tamam canım geliyorum.''
Bahtınur yatağından kalkıp lavaboya gitti. Gözleri, gece ağlamasından ötürü kızarmıştı. Ne kadar yıkayıp gidermeye çalışsa da, kızarıklık hafiften belli oluyordu. Yüzünü kurulayıp, yapmacık bir tebessüm ile mutfağa girdi.
Sofrada; Güzel bir pastırmalı omlet, özenle kızartılmış ve üstüne tereyağı sürülmüş ekmekler; peynir, kaymak, bal, börek... Yirmi çeşit kahvaltı vardı.
Her hafta sonları kahvaltılarını evlerinde, kendi elleriyle hazırladıkları yiyecekler ile yaparlardı. Telefon gibi elektronik aletler bir kenara konulur, dış dünya ile ilişkiler kesilip; yenilen enfes kahvaltı ile beraber, koyu bir sohbet edilir, gün boyu neler yapacaklarsa, onlar planlanırdı.
Bunun böyle olmasını Bahtınur istemişti. Sosyal medyaya yoğunlaşan insanların, yanındaki arkadaşlarından veya ailesinden uzaklaşması, Bahtınur'un hiç istemediği ve elinden geldiğince karşı çıktığı bir davranıştı. Bu yüzden, dört kız bir aradayken telefonlar bir köşeye bırakılır ve sohbet edilirdi.
Yine koyu bir program muhabbeti dönüyordu masada. Ama Bahtınur, gece gördüğü rüyanın etkisinden henüz kurtulamamıştı. Arkadaşlarını dinliyor gibi görünür, ama onları hiç duymuyor, gece gördüğü rüyayı düşünüyordu.
''Canım, sen ne dersin, gidelim mi kayak merkezine.''
Pınar'ın bu soruna cevap vermedi Bahtınur, çünkü kendisine yöneltilen sorunun farkında bile değildi.
Ayşe, Bahtınur'un yanında oturuyordu. Gece gördüğü rüyanın etkisinden henüz çıkamadığını tahmin ettiği arkadaşının kolunu, eliyle tutup ve diğer arkadaşlarına fark ettirmeden; ''Tatlım, yılbaşını kayak merkezinde geçirelim mi, ne dersin?'' diye sordu.
Yılbaşı, Perşembe akşamına denk geliyordu. Hafta sonuyla beraber 4 günlük tatillerini Uludağ'da geçirmeyi ve yeni yıla, Uludağ'daki otelde, sabaha kadar eğlenerek girmeyi planlıyorlardı. Bu fikri, Pınar'ın samimi olduğu bir arkadaşı sunmuştu. Pınar da ev arkadaşlarıyla paylaşıyordu.
Pınar; Kızlar, ortalama 15-20 arası bir grupla, Çarşamba ders çıkışı Uludağ'a gitmek için yola çıkacağız. Ya kendi arabamızla, ya da bir otobüs olur, daha net değil.
Sonra, otellere yerleşip dinleniriz. Perşembe günü akşama kadar kayak, mangal vs. yaptıktan sonra, gece de doyasıya eğlenir, yeni yıla hep beraber gireriz, diye düşündük. Ne dersiniz, böyle bir organizasyon yapalım mı? Pazar akşamı da geri döneriz.
Maceraperest olan Ayşe ve Dicle, çoktan kabul etmişti bile, gece yarısı dağ başında olmak, onları ziyadesiyle memnun etmişti. Fakat muallak bir hal ile Pınarın gözlerine bakan Bahtınur dan herhangi bir yanıt gelmemişti.
Dicle, Bahtınur'un elinden tutarak, ''Ne olursun Canım, kabul et, gidelim'' diye ısrar etti.
Bahtınur, hiç bir şey demeden kafasını, "kabul" manasında salladı ve ardından. ''Siz nereye ben oraya'' diye cevap verdi.
Bahtınur'un hiç yüzü gülmüyordu. Hepsi de, Bahtınur'un bir şeye üzülmüş, ya da kafasını bir şeye takmış olabileceğini, donuk vaziyetinden fark etmişti. Çünkü Bahtınur, pozitif enerji veren, sürekli gülümseyen ve yanındakileri de gülümseten birisiydi. Bu vaziyeti pek alışılmış bir hal değildi.
''Tatlım, bir şeyin yok değil mi'' dedi Pınar.
''Biraz başım ağrıyor canım. Geçer birazdan.''
''Hastaneye gidelim mi? Bak gözlerinde kızarmış, ağladın mı sen yoksa.''
Dikkatlerin üstüne yoğunlaştığını hisseden Bahtınur.
''Çok sevdiğim bir insanı rüyamda gördüm dün gece, o yüzden biraz hüzünlendim. Onun haricinden bir şeyim yok canım, iyiyim ben'' dedi.
''Kimmiş rüyalarına girip seni hüzünlendiren talihli, diyerek gülmeye başladılar. Amaçları, canları kadar sevdikleri arkadaşına moral vermekti. Ama Bahtınur gülecek vaziyette değildi. Fakat istemeyerekte olsa gülmeye çalıştı.
''Güzel düşünmüşsün Pınar. Yılbaşı tatilini Uludağ'da geçirmemiz çok güzel olur,'' diyerek dikkatleri dağıtmayı başardı.
Güzelce kahvaltılarını yapıp, sohbet ettiler. Bahtınur üstündeki ölü toprağını atmış, kendine gelmişti.
Kahvaltı boyunca yılbaşı programı hakkında konuşuldu. Yılbaşına daha bir hafta vardı, ama kızları şimdiden heyecanı sarmıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
TerrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...