Bölüm 18-2

51 6 2
                                    

Bahtınur kısa bir tefekkürden sonra yatağına geri döndü. Uyumaya yeltendi ama her zamankinde daha dinç hissediyordu kendisini. Daha önce kan-ter içinde kalkar, kendisine gelmesi bayağı zaman alırdı. Yemeden içmeden kesilir, hayata küser, bu hal birkaç gün böyle sürerdi. Ama şimdi tarifsiz bir huzur, hadsiz bir mutluluk içinde gülümsüyordu.

Kalkıp lavaboya gitti. Abdest alıp sabah namazını eda etti. Bu da bir başarıydı Bahtınur için, haftada bir defa da olsa, bir vakit namazı kılar kıvama gelmişti. Rüyasında gördükleri iyi gelmiş olmalıydı Bahtınur'a. Kendisini mi bulmuştu, ya da bulma yolunda bir ipucumu yakalamıştı.

Odasında fazla oyalanmayıp aşağıya annesinin yanına indi. Annesi kahvaltı hazırlıyordu. Bahtınur'u o vaziyette görünce biraz şaşırdı ve ardından mutlu oldu. Normal de erken kalkmazdı Bahtınur ve başını kapatmazdı. Sabah namazı kılarken kafasına geçirdiği tülbentti çıkarmayı unutmuştu, ya da annesi mutlu olsun diye çıkarmamıştı.

Ailecek güzel kahvaltılarını yaptılar. Babası ofisine, dede kaylule uykusuna, Bahtunur da Zühre'yi almak üzere evden ayrıldılar.

Zühre, bebeğinin acısını daha üstünden atabilmiş değildi. İşyerinde bazen iç çekiyor, bebekleriyle dükkâna gelen müşterileri görünce gözleri nemleniyor, tenha bir yerde de ağlıyordu.

Maddi olarak rahatlamıştı. Bahtınur'un dedesi dolgun bir maaş veriyor, hakkını ziyadesiyle teslim ediyordu. Dükkânda iyi iş yapıyordu Allah var. Ürünler kaliteli ve uygun fiyattaydı. Birde güzel yüzlü çalışanlar olunca, müşterinin akın etmesi şaşılacak bir şey değildi.

Bu gün sende bir şey var Bahtınur, iyisin değil mi dedi Zühre. Sürekli saate ve giriş kapısına bakan Bahtınur, Zühre'nin dikkatini çekmişti.

Ha anladım, bu gün Cuma ve sen yemek almaya gelen kişiyi bekliyorsun. Canım fazla takma kafanı, alalade bir insandır oda, belki sen efsaneleştiriyorsundur.

Zühre doğrumu söylüyordu acaba. Yoksa maceraperest Bahtınur, ufak şeylerle iştigal ede ede, her şeyi sırlı, esrarlı mı görmeye başlamıştı.

Yok be canım. Efsaneleştirme değil de, biraz garibime gidiyor işte. Hani bir yöne, bir olaya dikkat kesilirsin de, sonra her şeyi onlara benzer görürsün. Belki de benimki de öyledir. Ama sana şunu söyleyim. Evet belki abartıyorum, fakat bazı şeylere de normal demek anormal olur.

Bir ara müşteriler artmaya başladı. Öyle ki dükkânda ayak basmaya yer kalmadı. Bundan dolayı konuşulan konu derinleşemeden arada kaynayıp gitti.

Dede saat on iki gibi dükkâna gelmişti. Kerahat vakti çıktıktan sonra iki saat uyuması dede için yetiyordu. Yatsı namazından sonrada iki saat uyku, günlük toplamda dört saat uykuyla, uyku ihtiyacını gideriyordu.

Maşallah kızlarım benim, aferin sizlere. Dede müşterilerin yoğunluğundan ziyade, torunu ve Zühre'nin gayretinden dolayı mutlu oluyordu. Zühre, fazla yorma kızım kendini. Ayakta fazla bekleme.

Bahtınur, Zühre'ye elinden geldiğince yardım ediyordu.

Tamam dedem merak etme.

Dede abdestini tazeleyip erkenden caminin yolunu tuttu. Zühre de yemek hazırlamak için mutfağa gitmişti. Bahtınur etrafı topluyor, masayı kapının önüne koyuyordu. Yemek alan kişinin yemeğini oraya koyacak, yemek alırken de izleyecek ve soru sormaya çalışacaktı. Gerçi oda biliyordu ki, bir şey ile yine göremeyeceğini, elinin boş kalacağını.

Vakit biraz daha ilerlemiş, yemekler hazır olmuş, masanın üstüne plastik tabakla yemek konulmuştu.

Her hafta tereddüt içindeydi Bahtınur. Ne zaman gelip alıyordu yemeğini; ezandan öncemi, namazdan sonramı. Yoksa ezan okunurken mi?

O gelirken bir sessizlik bürüyordu etrafı. Sadece yerde sürüklenen sopanın çıkardığı ses duyuluyordu.

Bahtınur o kadar dalıp gitmişti ki; İmamın Allah-u ekber sesiyle kendine geldi. Nihayet ezan başlamıştı.

İki gözü kapıda, iki kulağı dışarıdaydı. Ha girdi içeri, ha girecek şimdi diye gözlerini kapıdan hiç ayırmadı.

Ezan okundu. Namaz kılınacak kadar da süre geçmişti. Fakat bu sefer yemek almaya gelen olmadı. Yemek hala masanın üstündeydi. Dede de namazını kılıp dükkâna döndü. Üzgün bir şekilde, gözleri nemli vaziyette ayakta duran torununu görünce, dedesi de üzüldü.

Ne oldu güzel torunum diye sordu. Sonra gözü yan taraftaki yemeğe takılınca, torununun neden üzüldüğünü anladı. Ama onunla ilgili bir şey söylemedi. Bahtınur da, nemli gözlerini kurulayıp dedesine sarıldı.

O sırada Zühre'de mutfaktan çıkmış, çorba kâselerini sofraya koymaya başlamıştı. Hadi buyurun dedem, bahtunur'um yemekler hazır.

Ellerine sağlık güzel kızım benim.

Bahtınur'un içi buruktu, ama belli etmemeye çalıştı. Güzelce yemeklerini yediler ve işlere koyuldular. Öğleden sonrası da bayağı yoğun geçmişti.

***

Benim yüzümden artık gelmeyecek. Göremeyeceğim, ona bir şey soramayacağım artık. Benim yüzümden aç kalacak... Hayır, eğer ki sen gelmediysen, bu sefer de yemeği ben götürür sana, Hem hatamı telafi etmiş olurum.

***

Can ile Nas'ın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin