Saatin alarmı sinir bozucu bir şekilde çalıyor, tatlı ve sıcak uykuyu en güzel yerinden bölüyordu.
Saat sabahın yedisiydi. Önce güzelce kalkıp duş alınacak, kişisel temizlik yapılıp güzel kıyafetler giyinecek, sonra özel ve lüks arabasına atlanıp, envai çeşit kahvaltı sunan, denize nazır iş yerinde kahvaltı yapıldıktan sonra okula gidilecekti.
Bahtınur'un hafta içi sabah programı ekseriyetle bu şekilde idi. Ortalama her gün bu programı uygulardı. Beraber kaldığı diğer üç arkadaşı da, Bahtınur'a tabi olur, onunla birlikte hareket ederdi.
Aralarından hiç su sızmazdı bu dört arkadaşın. Türkiye'nin dört köşesinden gelmiş bu dört arkadaş, sanki bir yıllık değil de, çocukluk arkadaşı gibi candan ve samimi olmuşlardı. Yedikleri aynı gitmez, ders aralarında hep beraber takılırlardı.
Arabasını okulun otoparkına çekti Bahtınur. Dersin başlamasına 10 dakika kalmıştı. Acele ile arabadan inen dört arkadaş okudukların bölümlerin yolunu tuttular.
Çalışkan bir öğrenciydi, sürekli ön sıralara oturur, hocanın ağzından çıkan tüm kelimelerini ya defterine, ya da beynine kaydederdi. Hayalleri büyüktü, başarılı bir nöroloji doktoru olmak istiyordu.
Çünkü beynin sırlarını, elektriksel dalgalanmalarını... Rüyanın nasıl gerçekleştiği, hafızanın nasıl bir şey olduğunu vb. Konuları merak ettiği için, küçüklüğünden beri doktor olmak, bu soruları cevaplamak istiyordu.
Ders tüm heyecanı ile devam ediyor, Bahtınur'un öğrenme aşkı daha da artıyordu. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmaz, hiçbir konuyu öğrenmemezlik etmezdi. Hem sosyal ilişkilerde, hem de derslerinde başarılı bir insandı.
Arka sıralardaki arkadaşlarından birisi, Bahtınur'un omzuna dokundu. Derse o kadar kaptırmıştı ki kendisini, arkadaşını hissetmedi. İkinci defada anca fark etmiş, arkasını dönmüştü.
Omzuna dokunan kişi, Bahtınur kadar çalışkan olmasa da, dersinde başarılı, fakat dini inancı olmayan arkadaşı Berna'ydı. Akşam ki partiye geliyor musunuz? Diye soru sordu Bahtınur'a. Akşam diğer bölümde okuyan bir arkadaşlarının doğum günü vardı.
''Tabi ki geleceğiz Berna, gelmez olur muyuz hiç.''
Arkadaşının bu heyecanlı sorusuna, aynı heyecanla cevap vermişti. Üniversite öğrencisi için doğum günleri, sadece basit bir kutlama olarak geçmiyordu. İçkilerin içildiği, dansların edilip sabaha kadar eğlenildiği bir organizasyon olarak sürüyordu.
Bahtınur, arkasını döndüğünde gözüne bir şey takılmıştı. Ama umursamayıp önüne dönüp, ders dinlemeye devam etti. Fakat içinden fevkalade bir his, arkasına dönmesini istiyordu. Kafasını yavaşça arka tarafa çevirip, arka sıralarda tek başına birisinin oturduğunu fark etti.
Tekrar arkasına dönüp baktığında, daha önce hiç görmediği; mavi gözlü, yakışıklı, esmer yağız bir delikanlının, direk kendisine baktığını, göz göze geldiklerinde anlayabilmişti.
Tekrar önüne dönüp hocasını dinlemeye başladı. Ama aklı arka sıralarda kalmıştı. Artık hocayı dinlemiyor, arka sırada tek başına yalnız oturan, mavi gözlü gencin kim olabileceğini bulmaya çalışıyordu.
Gözlerindeki mavilik net ve parlaktı. Göz göze geldikleri anda, Bahtınur'un kalbi ani bir şekilde hızlı atmaya başlamıştı.
''İlk defa görüyorum, kim ki acaba bu'' dedi içinden. ''Bir daha baksam olur mu, belki tanırım bir yerden.''
Tekrar arkasını dönüp, arka sırada oturan delikanlıya bakmak istedi. Dönüp baktığı anda göz göze geldiler. Belli ki, deli kanlıda hiç gözlerini ayırmadan Bahtınur'un izliyordu. Birkaç saniye bakıştıktan sonra, ikisi de gülümsedi ve tekrar önünü döndü. Çünkü hoca, gevşeyen sınıfı öksürerek ikaz etmeye çalışmıştı.
Aradan birkaç dakikalık zaman geçtikten sonra ders bitti. Öğrenciler sınıfı terk ediyordu. Berna, Bahtınur'un koluna girmiş vaziyette, sınıftan çıktılar. Ama Bahtınur'un gözü, biraz önce gördüğü deli kanlıyı arıyordu. Fakat göremiyordu onu. Ne kadar bakınsa da göremedi. Bir anda gözden kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
HorrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...