Özlemişin seni güzel evim.
Gelir gelmez kendini yatağa attı Bahtınur. İstanbul'a ayak bastığında, saat gece yarısını çoktan geçmişti. Yolda bayağı oyalanmış, dört-beş ilde mola verip o yörenin lezzetlerini tatmıştı.
Özlemişti evini, ama içinde bir burukluk vardı. Çünkü evde yalnızdı, ev arkadaşları memleketlerinde, ailelerinin yanındaydı.
Peki Bahtınur'un ne işi vardı burada. Tatilinin yarısında, Herkes Muğla'nın, Antalya'nın ve diğer sahil kesimlerinin hayallerini kurarken, Bahtınur'un ne işi vardı İstanbul'da.
Sarmal gibi sarılmış, kırk kere düğümlenmiş, içinden çıkılmaz, çıkmaz çukur gibi olan bu olayların, üstesinden gelmek, çözmek, çözüme kavuşturmak... Ha deyince olacak kadar, kolay değildi.
Of çözemiyorum. Bu çıkmaz çukurdan çıkamıyorum diye doğruldu yatağından.
Bunları çözmek hakikatten kolay değildi. Biri bitmeden biri başlıyor, cevapsız sorular dağ gibi yığılıp önünde duruyordu.
Evet önünde duruyordu. Dağ başında yemek alan kişiden aldığı, kime vermesi gerektiğini bile bilmediği iki zarf önündeydi.
Peki ne vardı içlerinde, sadece birkaç satır yazımı, yoksa değerli bir şey mi. Biri memnun olacak, diğeri olmayacak, ama kim oldu, kim olmadı bilemeyeceksin diyerek neyi kast etmişti yemek almaya gelen kişi.
Ama merakına yenik düşüp açmaya yeltendi Batnınur. Zarfın birini elinle iyice yokladı, içinde bir kâğıt parçası olmalıydı, belki oda yoktu. Sanki boş zarfı yapıştırıp Bahtınur'a vermişti yemek almaya gelen kişi.
Peki niye böyle bir şey yapsın ki, boş zarfı (Bahtınur öyle zannetmişti) niye ona verip, başkasına vermesini istesin.
Yemek almaya gelen kişinin dediği gibi; Her sorunun cevabını zaman verecek'ti.
İyi versin bakalım.
Bahtınur daha fazla dayanamayıp uykuya yenik düştü.
****
Sabah erken sayılabilecek bir zamanda kalktı. Kendisine kahvaltı hazırlayıp onları yerken, bir taraftan da, kendi kendisiyle münakaşa ediyordu.
İlk önce kime gitmeliyim.
Birisi; Beni unutma. Seni aynı yerde bekliyorum, diye mesaj atmıştı Bahtınur'a. Fakat defalarca geri aramış, mesaj gelen numaraya ulaşamamıştı. Yarın ilk önce sahile gideyim o zaman diye karar verirken, diğeri aklına geldi.
Diğeri daha fena, bunun en azından kayıtlı bir numarası var, ulaşamasam da ona, o bana bir şekilde ulaşıyor. Diğerine ulaşmak daha zor. Bana bir zarf bırakmış büyüklerimizin eskiden yaptığı gibi. Yahu ben genç, modern bir bayanım, artık bu devirde mektup mu kaldı.
Birde; Bu zarfı, beni merak edene ver, diye not bırakmış Ahmet dedeye. İşte bu da başka bir bilmece.
Sonra önünde duran zarflara bakıp kendine güldü.
Yahu bu devirde mektup mu kaldı diye adama kızıyorum, ama kendim iki tane zarf ile buraya geliyorum.
Neyse, Ahmet dede bir yere kaçmıyor ya, ben ilk önce sahile gideyim diye karar aldı Bahtınur. Çayından birkaç yudum daha alıp sofradan kalktı.
****
Sahil cıvıl cıvıltı ve aşırı kalabalıktı. Kimisi eşiyle dostuyla geziyor, kimisi denize giriyordu. Kimileri de restoranlarda bir şeyler atıştırıyordu.
Bahtınur tekne kiralayanların yanına gitti. Kiralayan kişilere, canını kurtaran kişiyi tarif edip nerede olduğunu sordu.
Çalışanlar, tanımadıklarını, burada öyle birinin olmadığını söylediler. İsmini bile bilmiyordu Bahtınur, tek bildiği burada çalıştığı ve telefon numarasıydı. Numarayı da tanıyan çıkmadı. Numaraya ulaşılmıyordu yine. Sabahta aramış, yine ulaşamamıştı.
İğneyle kuyu kazmak, samanlıkta iğne aramak gibi bir şeydi. İsmini cismini bilmediğin bir kişiyi aramak ve bunun için bunca yolu gelmek.
Birkaç defa tur attı, boş bir bankta yarım saat kadar oturdu, belki gelir beni bulur diye düşündü ama nafile. Gelen giden olmadı.
Ekilmenin, kandırılmanın veya işletilmenin siniriyle hızlıca banktan kalkıp arabaya doğru yürümeye başladı.
Sonra günahını almak olmaz dedi içinden; belki işi çıkmıştır. Belki şuan uygun değildir buluşmamız. Belki zaman gelmemiştir diyerek sinirini bastırmaya çalıştı.
Arabasını bu seferde Ahmet amcanın dağ başında, gür ormanlar arasındaki lokantasına sürmeye başladı. Karnı da ziyadesiyle acıkmıştı.
Birinden eli boş dönüyordu. Bakalım diğerinden ne çıkacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
HorrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...