Akşama kadar dışarılarda takılan dörtlü, akşam yemeğinden sonra evlerine döndüler. Çayın suyunu koyarak, film izleme niyetiyle, salonlarındaki koltuklarına oturdular. Pınar mutfakta çay ile ilgileniyor, Ayşe de izleyebilecekleri filmi ayarlıyordu.
Diclenin aklına, bu gün bahsi geçen ve yaşlı amcanın gördüğü anca tedirgin olmasını sağlayan kitap gelmişti.
Canım, kitapçı amcanın sana yak dediği kitabı merak ettim. Bir mahsuru olmazsa bana da gösterebilir misin.
Bahtınur, odaya bıraktığı çantasının içindeki kitabı getirdi. Bilmedikleri bir dil ile yazılmış, ama yer yer tercümesi yapılmış kitabın değişik bir enerjisi vardı. Dicle, daha eline alır almaz etkilenmişti kitaptan, çünkü bayağı eski ve mistik bir görüntüsü vardı.
Demek bu kitabın yazarının bir cin olduğuna inanılıyor. Dicle de diğer arkadaşları gibi macera düşkünü bir insandı. Liseye kadar Allah'a inandığını söyleyen, fakat üniversiteden sonra ateist olan birisiydi. O yüzden bu kitap, Dicle için sıradışı bir kitaptı.
Canım bu kitap bende biraz kalabilir mi, göz gezdirip sana veririm, dedi.
''Tamam canım.''
Pınar, patlattığı mısır ve demlediği çay ile salona girdi. Ayşe de, uygun film bulmuş, onu ayarlamaya çalışıyordu.
Herkes mısırını ve çayını almış bir vaziyette filmi izlemeye başladı. Bahtınur ilk başta filmi izlerken, daha sonra hafiften daraldığını hissetti. İzlediği filmi, bilim kurgu içerikli yabancı yapımı korku filmiydi. Son zamanlarda yaşadığı olayları anımsatmış olacak ki, film izlemeyi bırakıp mutfağa gitmek üzere yerinden kalktı. Kalkarken hafiften sendelemiş ve salon kapısına tutunarak ayakta durabilmişti.
Canım bir şeyin mi var. Ayşe, ayağa kalkarak Bahtınur'un kolundan tuttu ve yerine oturmasını sağlamıştı. Pınar televizyonu kapatıp Bahtınur'un yanına gitti. Anlık olarak yüzü solmuştu Bahtınur'un. Dicle tansiyon aletini çıkartıp, tansiyonunu ölçtü. Değerleri hafiften düşüktü. Kolonya ile ellerini ve başını ovalayarak rahatlamasını sağladılar.
Bahtınur birkaç dakika sonra kendine geldi. İyi misin tatlım.
''İyiyim Dicle...''
Bahtunr'un son iki gündür durgun olması, tatillerinin son günü dışarı çıkmayıp, sürekli kaldığı kulübenin bulunduğu tepeyi izlemesi, arkadaşlarının gözünden kaçmamıştı. Pozitif ve sıcak kanlı bir insan olan Bahtınur, son birkaç ayda durulmuş ve iki gündür de içine kapanmaya başlamıştı.
Ayşe; tatlım iyi misin gerçekten. Canını sıkan bir şey mi var.
Bahtınur, son zamanlarda yaşadığı olayları daha fazla içinde tutamazdı. Çünkü gün geçtikçe, bu gördüğü şeyler sağlığını da etkilemeye başlamıştı.
''Bir gün derste en ön sırada otururken, arka tarafa döndüm. Arka sırada, sınıfta daha önce hiç görmediğim birini gördüm, karayağız yakışıklı bir delikanlı. Bana bakıyor ve tatlı bir şekilde gülümsüyordu. Sonra gözden kayboldu.
Daha sonra farklı yerler de birkaç kez daha gördüm, ama yine gözden kayboldu.
Tatile çıkmadan bir hafta önce, bu kitabı Samet adında biri verdi bana. Bu gün gittiğimiz sahafcıdan aldığımıza eminim. Ama yaşlı Hızır amca yoktu o gün dükkanda. Oğlu olduğunu söyleyen orta yaşlardaki Samet adındaki kişi vardı.
Daha sonra, kaybolduğumuz ve geceyi geçirdiğimiz kulübenin camına, bir tane beyaz güvercin, hızlı bir şekilde çarptı ve kanlar içinde yere düştü. Sonra siyah bir karga pencerenin önünde nöbet tuttu.
Gece uyumuşuz, rüya görüyordum. Pencereden tıklama sesi geldi. Sizin geldiğinizi sanarak sevinç ile perdeyi açtım. Pencerenin diğer tarafında; o sınıfta gördüğüm delikanlı duruyordu. Bana, Korkma, kurtulacaksın, dedi.
Sonra yine tıklama sesi geldi, gözlerimi açtığımda, biraz önce rüya gördüğümü anladım. Tekrar perdeyi açtığımda sizin geldiğinizi gördüm.
Ayşe, o yüzden mi dışarıda birini gördün mü diye sordun dedi.
Evet canım.
Bahtınur'un yaşadıkları, arkadaşlarını da etkilemişti.
Ve birde bu gün... Samet adlı kişi dükkanda yoktu. Verdiği kitap nasıl bir şeyse artık, biraz önce yakılması gerektiğini söyledi Hızır amca.''
***
Gece ilerleyen saatlere kadar arkadaşlarıyla dertleşip ona moral vermeye çalıştılar. Pınarın tanıdığı, branşında uzman bir psikologa gitmek üzere anlaştılar. Yaşanan olaylar, destek alınmadan üstesinden gelinecek kadar basit olaylar değildi.
Herkes odasına çekilip uyamaya karar verdiler. Pınar; canım istersen aynı odada yatalım, dedi.
Bahtınur'un odasına bir yer yatağı seren Pınar, arkadaşını bu hassas günlerinde yalnız bırakmak istemedi.
Bahtınurun belli bir müddet uyku tutmamıştı. Sonra uyuya kaldı ve rüya görüyordu.
***
Tık tık tık.
Pencereden ses geliyordu yine. Gözlerini açan Bahtınur, ortamı süzdü. ''Kahretsin yine bu lanet kulübedeyim.''
Yanında Tansel yoktu bu sefer. Yarı korku ve yarı heyecan ile perdeyi araladı. Pencerenin diğer tarafında kimse yoktu. Az ilerideki büyük çam ağacının altında Tansel, yere çömelmiş, arkası dönük bir halde, yere bir şeyler çiziyordu.
Üstüne Montunu alarak dışarı çıktı Bahtınur. ''Canım sen mi tıklattın pencereye'' dedi Bahtınur, arkası dönük vaziyette duran Tansel'e. Fakat Tansel'den hiçbir ses çıkmıyordu.
Biraz dikkatli bakınca, arkası dönük vaziyette oturan kişinin Tansel olmadığını fark etti.
''Murat sen misin''.
Büyük bir heyecana kapılan Bahtınur, yıllar önce kaybettiği Muradının yanına yaklaşmak üzere adım attı. Yaklaştıkça, bu arkası dönük vaziyette oturan kişinin Murat olmadığını da anlamıştı. Bu kişi, esrarengiz bir şekilde Bahtınur'a görünen, kara yağız deli kanlıydı.
Bahtınur'un heyecanı daha da artmıştı. Seslenmek istedi gizemli delikanlıya, ama bir türlü sesi çıkmıyordu. Kara yağız delikanlı, Bahtınur'u hiç fark etmemiş gibi yere çizdiği şeye devam ediyordu.
İyice yaklaştı delikanlıya, arkasında doğru elini delikanlının omzuna koydu. Kısık bir şekilde çıkan sesiyle seslendi.
''Ne istiyorsun benden.''
delikanlı elindeki sopayı yere bıraktı ve usulca arkasını döndü.
Arkasını dönen kişi delikanlı değildi.
Hoş geldin Bahtınur...
''Samet... Sen misin.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
HorrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...