Her şey, seni görmemle başladı. Yo hayır, seni görmemle şekil aldı. Şeklini şemailini tarif edemediğim, yazıya dökemediğim; şu şöyleydi diyemediğim bir duyguya yön verdin sen Çoban Murat.
Lakin ilmek ilmek ördüğün, cismine şekil verdiğin duygularımı, tekrar giderek darmaduman ediverdin. Ne oldu da gittin, nereye gittin, kimse bilmiyor gittiğin yeri. Bir vedalaşmak, helallik istemek çok mu zordu. Ya da, nazarındaki değerim çok mu azdı, bir hoşçakal demen için.
***
Bahtınur, daha fazla dayanamayıp, güneşin ilk ışıklarıyla beraber, sabahın nurlu aydınlığında memleketine giriş yaptı. Gece yolda mola vermedi, Hatice'nin; ''canım bizde kal, sabah devam edersin,'' teklifini bile geri çevirip, yola revan olmuş, biran önce ailesine kavuşmayı dilemişti.
Tüm aile efradı, biricik kızlarını karşılamak için bahçe kapısına dizilmiş, Bahtınur'u büyük bir hasret ile bekliyorlardı.
Fazla olmamıştı aslında buradan ayrılalı. En azından altı ay bile geçmemişti en son buraya gelişinden bu yana. Lanet kitabı ikinci defa yakmaya çalışmışlardı o gelişinde.
Birincisi denemeyi yıllar önce dedesinin dedesi yapmış ve yanan ocağın içine atarak küle çevirmişti Lanet kitabı. Yıllarca ortalıkta görünmemişti sonra.
Ama Samet'le tekrar ortaya çıkmış ve yine aynı şekilde Mehmet hoca yakmayı denemiş ve kitap gözleri önünde kül oluvermişti.
Üçüncü denemeyi Bahtınur üstlenmişti. Deniz ortasında akvaryum içinde yakmaya çalıştığı kitap tam yanmamış, rüzgârın etkisiyle devrilen akvaryumdan düşmüş ve denizin dibini boylamıştı.
Şimdi yine yanındaydı lanetli kitap. Defalarda yakılan, denizin dibini boylayan, lakin sevdiği insanlar tarafından tekrar karşısına çıkarılan bu lanetli kitap, yine yanında, bezlere ve poşetlere sarılı bir halde aracının bagajındaydı.
Bahtınur arabasından atladığı gibi ailesinin yanına koştu, dakikalarca sarılıp kucaklaştı, hasret giderdi. Çok özlemişti onları, defalarda sarıldı, sarıldı ve öptü ellerinden.
Yaşadığı ve yaşadığını sandığı bazı olaylar ve hikâyeler; içinden çıkılmaz, çözülmez bir problem, bilinmez bir bilmece oluvermişti.
Annesinin hazırladığı enfes kahvaltının kokusu, tam bahçe kapısına kadar gelmişti. Hemen çardağa geçip masanın başına oturdular. Herkes mesut ve mutluydu. Bahtınur'un ise keyfine diyecek yoktu. O lanetli kitabı biran olsun aklından çıkarmış, annesinin yaptığı poğaça, börek, melemen ve diğer nefis kahvaltılıkları mideye indirmeye başlamıştı.
Ama eline aldığı ilk lokmayı ağzına atmadan önce, çektiği besmeleyi duyan dedesini, daha bir memnun ve mutlu etmeyi başarmıştı.
Kahvaltıdan sonra bir miktar daha konuşup hasret giderdiler. Okuldan, sınavlardan ve arkadaşlarından bahsettiler.
Hatice'yi anlattı, çünkü Hatice'yle yeni tanışmış, ailesi onu görmemişti. Dinine bağlı, temiz biri diye tanıttı arkadaşını. Gelirken onu da ailesine teslim ettiğini söyledi.
Dedesi defalarca öptü torununu. Bahtınur da dedesinin boynuna sarılıp durdu.
''Canım dedem çok özlemişim seni.''
Sonra esnemeye, gözlerini ovuşturmaya başladı Bahtınur. Uyku iyice bastırmaya başlamıştı anlaşılan. Gece hiç uyumadığını söylemedi ailesine, ama gözleri uyumadığını belli ediyordu.
''Canım kızım biraz uyu kendine gel. Bak uykusuzluktan gözlerin kızarmış, kıyamam sana''
Bahtınur, annesinin ısrarına ve uykusuz olmasına daha fazla karşı koyamayarak, üst kattaki odasına çıkıp, yıllarca üstünde yattığı yatağın da uyumaya başladı. Uykuya dalması uzun sürmedi. Fakat gördüğü rüyayı çözmek biraz zor olacaktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/144860321-288-k439349.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
HorrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...