Hızır dedenin yanından ayrılıp direk okula gitti kızlar. O gün ikisinin de dersi yoktu, ama Cenk'in sınıfındaki kızı bulmak istemişler, bu yüzden okula gelmişlerdi. Ufak bir arayıştan sonra Hatice'yi buldular.
Cenk'in sınıf arkadaşı ve ritüel esnasında bayılan üçüncü kişi de Hatice'ydi. Daha önce tanışmamışlar ve tanışmadıkları için de üzülmüşlerdi. Hatice'de, Bahtınur ve Dicle gibi cana yakın ve sevecen bir insandı. Bu yüzden kaynaşmaları uzun sürmedi. Birer fincan kahve içene kadar, kırk yıllık dost kıvamına gelivermişlerdi.
''Canım, sen ne yaşadın o esnada, bize anlatmak ister misin'' diye sordu Bahtınur, kendi yaşadıklarını Hatice'ye anlattıktan sonra. Hatice de, aynı dertten mustarip olan arkadaşlarına, yaşadığı şeyleri anlatmaya başladı.
''Biz Konyalıyız, sülalem parmakla gösterilecek kadar zengindir. Yıllar önce dedemin dedesi (neredeyse yüz sene önce) gariban bir çobanmış, köyünün sığırlarını güder, eşinin ve çocuklarının rızkını böyle çıkartırmış.
Sonra altın bulmuş diyorlar, bu zenginlik oradan geliyormuş. Bu altın meselesi yıllarca anlatıldı durdu, ama ailem kabul etmedi.''
''Sen ne düşünüyorsun canım'' diye araya girdi Dicle.
''Doğru olabilir canım'' dedi Hatice ve anlatmaya devam etti. ''Ritüel esnasında kazılmış bir yeri kapattırdılar bana. Neredeyse iki metrelik oyuğun içini kapattım küreklerle. Başımdan hiç ayrılmadılar. Yüzleri görünmüyordu, kafaları kapalıydı. Sesleri bayan sesi gibiydi ve sürekli; ''acele et, kapat toprağı, yoksa rahat yüzü göremezsin'' diye bağırıp kızıyorlardı bana.''
''Toprağı kapattığın yeri biliyor musun peki'' diye sordu Bahtınur.
''Tahmin ediyorum canım, ama tam emin değilim.'' Diye cevap verdi Hatice. ''Ama yaz tatilinde mutlaka gidip bulacağım o kapattığım yeri''
Hatice'nin sülalesi gayet genişti. Fakat sülale içindeki genç kız ölümleri de bayağı çoktu. Bundan dört seni önce, öz amcasının kızı kendisini asmış, dokuz sene önce de, babasının amca torunu kendini yüksek yerden atıp intihar etmişti.
Hatice on beş sene önce, nedensiz yere kaybolup, bir çukurda ölü bulunan ablasını anlatırken gözyaşlarını tutamamıştı.
''Sevgi ablam, en büyüğümüzdü. Vefat ettiğinde ben beş yaşında falandım. Hiçbir şey yokken evden kaçıp gitti. Üç gün boyunca arandılar ablamı, ama cesedini buldular.''
Bahtınur ve Dicle çok üzülmüş ve onlarda ağlamaya başlamıştı.
Galiba, Ablamın cesedini buldukları yerde, benim gördüğüm yerin aynısıydı. Derin bir çukurun içinde bulmuşlar ablamı. Benim kürekle üstünü kapattığım çukurdu herhalde burası.
''Bu yer, hem altının bulunduğu, hem ablanın bulunduğu yer mi yani'' diye sordu Dicle.
Olabilir canım. Altınlar gerçekten bulundu mu, bulunduysa nereden bulundu bilinmiyor. Dedemin dedesi kimseye bu konu hakkında bir şey anlatmamış. Ama benim tahminim, üçü de aynı çukur olması lazım.''
Gece geç saatte kadar oturmuşlardı üç arkadaş. Hatice'yi evine bırakıp geri evlerine döndüler.
Eve vardıklarında Pınar ve Ayşe daha uyumamıştı. Haliyle biraz gücenmiş ve darılmışlardı. Neden bizi götürmediniz diye trip attı Pınar. Ayşe de; canım diğer kızı buldunuz diye diye sordu.
''Pınar darılma canım. Yarın beraber bir yere gideceğiz, telafi ederim'' diye gönlünü almaya çalıştı Bahtınur.
Ayşe'ye de, evet gördük canım dedi. Oda heyecanlanmış herhalde ritüel esnasında diye geçiştirdi. Yaşadıkları şeylerin, onların bilmemesi daha iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
TerrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...