Ahmet amca görür görmez tanımış, güler yüzle karşıladı Bahtınur'u. Hoş geldin Bahtınur kızım, sefa getirdin dedi.
Hoş bulduk Ahmet amcam, sefa bulduk.
Hemen sobanın yanına buyur etti. Yaz ayı olmasına rağmen, dağ başında serin bir hava vardı. Yanan sobanın verdiği huzur, soba üstünde demlenen tavşankanı çay ve mis gibi kokusu gelen ızgaraları tarif etmek zordu. Bu güzelliği yaşamak için bir bahanenin olmasına gerek yoktu. Bu huzur dolu ortam için her gün bu dağ başına gelinebilirdi.
Ahmet amca İstanbul'un yerlilerindendi, ama Anadolu insanı gibi mütevazı ve cana yakındı. Babasından devraldığı bu iş yerini elli yıldan beridir işletiyor, rızkını buradan kazanıyordu.
E anlat kızım nasılsın, ailen nasıl, iyilerdir inşallah, diye sordu Ahmet amca.
İyiler Ahmet amca selamları var. Sizler nasılsınız, işler nasıl diye cevap verdi Bahtınur.
Kızım karnın çok aç mı, istersen karnını doyurayım sonra konuşuruz dedi Ahmet amca.
Bahtınur'un karnı bayağı acıkmıştı. İyi olur Ahmet amcam, senin ızgaraları yiyeceğim diye bir şey yemeden geldim dedi.
Ahmet amca hemen işe koyulup, etin en güzel yerlerinden kızartmaya başladı. İşini severek yapıyordu Ahmet amca. Maddiyatı ikinci planda tutar, müşteri memnuniyeti ilk sıraya koyardı.
Ortalama on beş dakika sonra etleriyle beraber geri döndü masaya. Sonra arkasından da ayran getirdi.
Etin lezzeti her zamanki gibi harikaydı. Fakat ayran o kadar güzeldi ki, üç bardak içmesine rağmen dördüncü bardağı bile içebilirdi. Ama utandığı için isteyemedi.
Ahmet amcam, yine çok güzel olmuş. Ellerine sağlık dedi Bahtınur. Lakin içtiği ayran mest etmişti Bahtınur'u. Üç bardak içtiğinden midir, yoksa etler gölgede kalmasın diye mi bilinmez, ayran hakkında bir şey söylemedi.
Afiyet olsun güzel kızım.
Havadan sudan bayağı konuştular. Hafta içi olduğu için fazla gelen giden olmamıştı dükkâna. Sonunda müsaade istedi Bahtınur.
Bana müsaade Ahmet amca dedi ve masadan kalktı Bahtınur.
Müsaade senin güzel kızım.
Ücretini almak istemedi Ahmet amca, ama Bahtınur ikna edip vermeyi başardı.
Peki ne için gelmişti buraya. Etleri yemek, üç bardak ayran içmek için mi. Neredeyse on dakikalık yoldan geri dönüp lokantaya sürdü.
Kızım kusura bakma bende unutmuşum vermeyi.
Estağfurullah Ahmet amca, benim hatam. Aslımda benim aklımdaydı, ama öyle bir et getirdin ki bırak emaneti, adımı unutmadığıma şükrediyorum diye latife yaptı. Ufak bir gülüşmeden sonra vedalaşıp ayrıldılar.
Bahtınur dayanamayıp birkaç dakika yolculuktan sonra arabayı sağa çekip zarfın içini açtı. İçinden kâğıt falan çıkmadı, boş gibi görünüyordu. Yırtmadan zarfın kenarlarını açıp, içine mi yazdı acaba diye kontrol etti, ama içinde de bir şey yazılı değildi.
Sinirinden ne yapacağını bilemedi Bahtınur. Dalgamı geçiyorsun benimle, boş zarf bırakmakta neyin nesidir. Tatilimi yarıda bırakıp buraya gelmemin bir nedeni de sensin. Boş zarf bırakmada ne oluyor.
Arabasını çalıştırıp yoluna devam etti.
Ulan dalgamı geçiyorsun benimle şerefsiz adam. Boş zarf vermekte neyin nesi, neyi ima ediyorsun. Git gide siniri artıyor, kullandığı kelimeler ağzına yakışmayacak seviyeye geliyordu.
Sanki ona hakaret etmesi gerekiyormuş gibi, küfürler etmezse siniri azalmayacakmış gibi hissediyordu.
Dönüş yolunu karıştırıp, sağa döneceği yerde sola sürdü arabayı, ama bunu daha sonra farkına vardı. Neredeyse 15-20 dakika sağa sola sürdü, ama çıkış yolunu bulamadı bir türlü.
Bir ton hakaretler edip, sövüp saydı tekrardan, bu yaşadıklarım hep senin yüzünden oldu diye, küfrün düzeyini daha da arttırdı.
En sonunda, boş zarfı buruşturup yola fırlattı. Sonra arabayı durdurdu ve aşağıya inip zarfı geri aldı. İlk gördüğü çöpe atacaktı zarfı. Dağ başı bile olsa, hiçbir yeri kirletmeye hakkı yoktu.
Tekrar arabaya binecekken etrafına göz gezdirmek aklına geldi.
Burasını tanıyor muyum? Daha önce gelmiş olabilir miyim acaba. Allah Allah hiç de yabancı gelmiyor.
Biraz zihnini yokladıktan sonra, şimdi bulunduğu bu yeri, nereden hatırladığını anladı.
Evet bu yer, onunla ilk karşılaştığı yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
TerrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...