Bölüm 17-9

102 9 0
                                    

Günlerden pazardı. Dükkân kapalı ve Zühre de tatildeydi. Evine varıp biraz bilgisayarla oyalandı, sonra biraz da televizyon izledi. Küçük kardeşini parka götürüp oynamasını sağladım.

''Ah Mehmet dedem biran önce gelsen'' diye mırıldandı. Senden öğreneceğim şeyler var biliyorum. Dedemle ikiniz benden bir şeyler gizliyorsunuz.

Kardeşini eve bırakıp arkadaşlarına takılıp bir şeyler içti ve sohbet etmeye çalıştı. Vakit geçmiyordu bir türlü. Arkadaşlarından müsaade isteyip evine geri döndü. Akşama kadar film izleyip okuldaki arkadaşlarıyla mesajlaştı.

Ayşe ailesiyle beraber yazlıklarında tatildeydi. Dicle ve Pınar memleketinden dışarı çıkmamış, aileleriyle beraberdi.

Hatice'ye ulaşamadı ilk önce, biraz telaşlansa da, Hatice de kısa bir süre sonra geri döndü. Hepsi de iyiydi çok şükür.

On beş günlük bir program oluşturdular hep beraber. Türkiye de daha önceden yaşayanı olan, ama daha sonra bazı olaylardan dolayı kapanmış birkaç tane köye gidecekler ve orada kamp kurmayı deneyeceklerdi. Aslında yurt dışı gezisi yapmayı planlamışlardı okul kapanmadan, fakat içlerindeki bitmeyen maceraperestlik duygusu, böyle bir geziye itmişti kendilerini.

Okulun kapanmasından bu yana 1,5 aydan fazla zaman geçmişti. Açılmasına da bu zaman kadar bir süre vardı daha. Bu kalan süreye; Dicle ve Hatice'nin olaylarını, 15 günlük köy gezilerini ve kendi yaşadıkları olayların çözümünü sığdırmaya çalışacaktı.

Pazartesini günü sabah erkenden kalkmış, Zühre'yi de evinden alıp dükkânı açmıştı Bahtınur. Kahvaltıyı dükkânda yaptılar.

Öğlene kadar bayağı müşteri geldi haftanın ilk günü olması hasebiyle, bayağı yorucuydu. Ama öğleden sonra rahatlamıştı dükkân. Bahtınur, Mehmet dedeyle görüşmeden önce tekrar dağa çıkmaya, bir daha Cuma günü gelen kişiye bakmayı istiyordu.

Bu dağın bir yönü kuytunun bulunduğu, kulübenin olduğu, Murat'ın koyunlarını güttüğü yöndü. Diğer yönü ise, rüyasında Samet'i gördüğü yöndü. Nasıl bir dağdı ki bu, bir yönü hayırlıların, bir yönü şerlilerin mekânı halene gelmişti.

Hiç zaman kaybetmeden arabasına atlayıp dağın yolunu tuttu. Zühre'ye, birkaç saate döneceğini, merak etmemesini tembihledi.

Köye vardığında, yol kenarında oturan iki tane yaşlı teyzeleri gördü. Arabayı müsait bir yere parkedip yanlarına gitti. Bu seksen yaş üstü teyzeler, köyün geçmişini, bu dağın sırrını ve Muratla ilgili bazı gerçekleri bilebilirlerdi.

Selam verip yanlarına oturdu. İsmini, falanca yerden geldiğini, (eliyle gösterdiği dağda) ufak bir doğa yürüyüşü yapacağını söyledi.

Teyzeler sevecenle karşıladılar Bahtınur'u. Köylerinin çok güzel olduklarını, turistlerin pek uğramadığını, o yüzden kendi halinde bir köy olduklarını söylediler.

Bahtınur laf arasında Murattan konu açtı. ''5-6 yıl önce kaybolan bir çoban vardı. Ona ne oldu, bir haber var mı?'' diye sordu teyzelere.

Teyzeler, buraya sürekli çobanların geldiğini, kimisinin bir sezon çobanlık yaptığını, kimisinin birkaç hafta koyunları güdüp sessiz sedasız kaçtığını söylediler. Yani Murat'ı tam olarak çıkaramadı teyzeler.

Teyzem ismi Murat'tı çobanın, hatırlamadınız mı? Yukarılarda güderdi koyunlarını, sonra birden kayboldu. Birkaç gün jandarma ve köylüler aradı ama bulunmadı diye ısrarla sordu tekrar teyzelere, birazda sitemkâr bir şekilde söylemişti.

Teyzeler; Yok kızım bilmiyoruz diye cevap verdiler.

Bahtınur kendini toparlayıp; tamam teşekkür ederim. Ben yanlış hatırlıyorum herhâlde dedi. Sonra teyzelerin ellerini öptü ve müsaade isteyip yanlarından ayrıldı. Baş yukarı yürümeye başladı.

Can ile Nas'ın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin