Bölüm 20-4

29 4 20
                                    

Sabah uyandıklarında hava günlük güneşlikti. Dünkü kasvetli havadan eser kalmamıştı. Dışarı bir ateş yakıp çayı odun ateşinin üstünde demlediler. Kahvaltının ardından ufak bir istişare yapıp, dün yarıda bıraktıkları yeri kazmaya devam etmeye karar verdiler.

Aslında dün gördükleri Akrep yüzünden bayağı korkmuşlar ve bundan dolayı kazma işlerini bir daha devam etmezler gibi duruyordu. Fakat özellikle Pınarın ısrarıyla kazmaya devam edilecekti. Gerçi hepsi kazmak ve bu heyecanı yaşamak hevesindeydi. Bir nevi define arıyor hazzı veriyordu kızlara.

Pınar dün yarıda bıraktıkları yer harici başka bir yere götürdü kazma ve küreklerini. İçinde biraz heyecan ve korku barındırıyor gibiydi, ama kızlara belli etmiyor, belki de umursamıyor veya öyle görünmek istemiyordu.

İlk kazmayı büyük bir hırs ve heyecanla indirdi toprağa, sanki define haritasıyla altının yerini bulmuş, onu çıkarıyormuş gibi hırsla kazıyordu toprağı. Neredeyse yarım saat aralıksız kazıp, bir metreye yakın kazmıştı.

Duydunuz mu?

Neyi canım.

Kızlar heyecan ile Pınarın yanına koştular. Pınar tekrar kazmayı kaldırıp bir metre kazılmış toprağa sapladı.

Tık diye ses geliyordu topraktan. Ya büyük bir taşa, ya da içi altın dolu bir küpe denk gelmişti kazmanın ucu.

Ayşe kazılan yere zıplayıp toprağı eliyle sıyırmaya başladı. Yerde dümdüz bir taş vardı. Biraz daha toprağı süpürünce bunun taş değil, beyaz renkli bir mermer olduğunu anladılar. Bu mermer bu bölgeye ait gibi görünmüyordu. İnsanlar tarafından sonradan konulmuş olmalıydı. Mermere zarar vermeden, mermer büyüklüğü kadar kazılan yeri genişletip, taşı kırmadan yerinden çıkardılar.

Mermerin altında dizili odunlar vardı. Fakat geçen zaman nedeniyle çoğu çürümüştü. Odunlarla fazla ilgilenmeyip mermere dikkatlerini verdiler. Çünkü mermerin alt kısmına bazı şekil ve yazılar kazınmıştı.

Şekiller karmaşıktı, yazılarda tam okunmuyordu. Ermenice, Kürtçe, Arapça veya Osmanlıca değildi. Bazı tabirler Ermeniceye benziyor gibiydi ama anlaşılmıyordu.

Neredeyse iki metreye bir metre mezar ölçümlerine uygun boyutlu bir mermer. Arkası boydan boya yazı ve şekiller ile dolu. Birkaç çürük odunları kaldırmaya çalıştılar ama tuttukları odunlar ellerinde kaldı.

Sonra orayı öylece bırakıp mola verdiler.

****

Ertesi gün en erken kalkan Pınar oldu. Hatta o kadar erken kalkmıştı ki, güneşin daha doğmaya niyeti yoktu, o kadar erkendi.

İçini tırmalayan bir bulma isteğiyle ve neyi bulacağına da emin olmadan, kızlar uyanana kadar başka bir ev yıkıntısının içini kazmış ve dün buldukları mermer büyüklükte kırmızıya çalan bir mermere ulaşmıştı.

O kırmızı mermerin altında da odunlar dizili halde sıralanmıştı. Bu sefer niyeti kesindi. Bu odunların altında bir şey olmadı diye söylendi kendi kendine.

Mermer, olsa olsa bir kapak, alttaki odunlar bir engel. Cevher bunların altında.

Odunlar çürümüş ve tutunca elinde kalsa da, kazma ve kürek yardımıyla yan tarafa atabildi.

Odunların altında talaşımsı, yumuşak bir toprak tabakası vardı. Geçen yıllara rağmen hala yumuşak vaziyetteydi.

Kazdığı yere inmiş toprağı kontrol ederken, arkasından gelen ses ile irkildi.

Canım ne yapıyorsun burada, daha güneş bile yeni doğuyor.

Arkasındaki Bahtınurdu. Arkadaşındaki bu kazma hevesinin neden kaynaklandığını merakla cevap vermesini bekliyordu.

Can ile Nas'ın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin