Bölüm 19-10

105 8 16
                                    

Gözlerini açan Bahtınur, Karşısında Ahmet amcayı görünce biraz şaşardı, ama belli etmemeye çalıştı.

Kızım, sobanın yanında uyumakta ayrı bir güzel değil mi? dedi Ahmet amca, yüzünde tebessüm, ellerinde tabaklar vardı.

Haklısın Ahmet amca diye karşılık verdi Bahtınur. Ardından ızgaraları görünce; Ooo çok güzel görünüyor. Ellerine sağlık.

Afiyet olsun kızım.

Bu sefer yediği etler, her zamankinden daha bir güzel gelmişti. Kıtlıktan çıkmış gibiydi Bahtınur, diğer müşterilere aldırmadan öyle bir yiyordu ki, bunu gören Ahmet amca; kızım biraz daha ister misin diye sordu yine tebessüm ederek.

Bu kâfi Ahmet amca, ellerine sağlık çok güzel olmuş.

Afiyet olsun güzel kızım.

Bahtınur güzel bir yemeğin ardından iki bardak daha çay içti. Biraz da Ahmet amcayla muhabbet ettikten sonra oradan ayrıldı.

Şimdi ne yapmam gerekiyor, direk eve mi gideyim. Yoksa çoban dedenin mezarının başına mı? Hala orada mıdır ikisi de, beni beklerler mi?

İçi rahattı Bahtınur'un. Düşmanları vardı evet, ama onu koruyanlarda vardı. Buna emin olmuştu artık.

Mezarın yakınlarına kadar sürdü arabasını. Sonra yürüyüp mezara yaklaştı. Sandığı gibi mezarın başında kimse yoktu. Fakat mezar taşı termemiz, yeni yıkanmıştı. Üstündeki suları bile daha kurumamıştı.

Mezarın üstünde üç tane gülfidanı vardı ve güllerini açmıştı. Onların dibi de ıslaktı, yeni sulanmışlardı.

Biraz önce dikildiğini görmüştü gözleriyle, üçü de kupkuru dallardı.

Sağa sola baktı, birkaç kere seslendi. Evet kimse yoktu, dağ başında yapayalnızdı. Ama bu yalnızlık onu korkutmuyordu. İçi huzur doluydu.

Geri dönmek üzereyken, gözüne mezar taşının üstündeki ufak bir taş çarptı, taşın altında da bir zarf vardı. Bu zarf, çoban Murat'ın Bahtınur'a bıraktığı, fakat Bahtınur okuyamadığı için buraya gömdüğü zarftı. Sonra kendi zarfı aklına geldi Bahtınur'un, çantasını kontrol etti. Zarf çantanın ön gözünde olmalıydı.

Rüyamda vermiştim zarfı, ama çantamda yok şimdi. Gerçekten de mi verdim ona, nasıl olur bu.

Çantanın iyice her tarafına baktı, ama bulamadı. Gerçekten de zarfı sahibine teslim etmişti Bahtınur.

Şimdi, kendisine emanet edilen zarfı alma vakti gelmişti. Taşı kaldırıp, zarfı altında aldı. Bu sefer okumayı başardı. Kamerin ziyasıyla, vücuda gelen bir yazı ile yazılmıştı.

''Bedeninle değil, ruhunla ara beni. Gözlerinle değil, ancak kalbinle görürsün... Meyus olma gözlerim görmüyor diye. Sen Allah'ı kalp gözüyle de görürsün.''

****

Burada şimdilik işi bitmişti Bahtınur'un. Emanetleri teslim etmiş, merak ettiği iki kişiyle de, iyi veya kötü karşılaşmıştı.

Birkaç gün ailesiyle duracak, sonra üç hafta, bir ay kadar arkadaşlarıyla kamp yapacak, daha sonra on gün daha ailesiyle vakit geçirip İstanbul'a, okuluna dönecekti.

Ayşe'nin güzel bir karavanı vardı. Beş kişi çok rahatça kalabilirlerdi. Artık Hatice'de gruba dâhil olmuş ve hemencecik kaynaşmışlardı.

Daha önceden belirledikleri ve çeşitli nedenlerle terk edilmiş dört tane köye gidilecekti bu beş kız, oralarda keşif yapıp kamp kurulacaktı.

Birde ve en önemlileri, Dicle'nin ve Hatice'nin ailesiyle ilgili yaşanmış olayları çözmeye çalışacaklardı.

Sabah olunca yola çıktı Bahtınur. Birkaç saat sürüşten sonra duruyor ve mola veriyordu. İlk arabaya bindiğinde bir koku almaya başladı arabanın içinde. Arabanın içi tertemizdi, ama içerisi çok ağır bir şekilde kokuyordu.

Molasını bitirmiş yola devam ederken, ani bir fren ile arabasını durdurdu Bahtınur.

Serdar'ın ilk buluşma esnasında verdiği hediye kutuyu hiç açmamıştı Bahtınur. Aldığı gibi bagaja koymuş ve unutmuştu.

Hemen bagacın kapağını kaldırıp kutuyu eline aldı Bahtınur. Kokunun nereden geldiği belli olmuştu artık. Açmadan kutunun içinde ne olduğunu tahmin etmesi zor olmadı. Yine de açtı kutuyu.

İçerisinden çıkan şeyi yere fırlattı, ama tekrar geri bagajına koymak zorunda kaldı. Çünkü bu lanetli kitap, sadece Mehmet Dedenin ocağında yakılınca imha edilebiliyordu.

Lanetli kitap, yine sen mi çıktın karşıma.

Akşamüzeri Muğla'ya vardı Bahtınur. Ertesi günün sabahı da erkenden Mehmet dedenin yanına gittiler.

Lanetli kitap yanan ocağa atılınca, mavi yeşil alevler çıkardı. O kadar lanetliydi ki, yanışı bile insanı rahatsız ediyor. Nefesi acılaştırıyordu.

Bahtınur nereden bulduğunu ve yaşadıklarını hiç anlatmadı kimseye, dedesi de ve Mehmet dede de, kitabı nereden buldun diye sormadı.

En son resim aklına geldi. Dedeciğim ve Mehmet dedem, bu resimdekileri tanıyor musunuz? Diye sordu.

Evet birisini tanımışlardı.

Bu kişi dedesinin anlattığı ve Mehmet dedenin de tanıdığı lanetli kişinin ta kendisiydi. Azhap

Allah şerlerinden muhafaza eylesin.

*****

Şimdiden bayramınız mübarek olsun. Allah izin verirse yeni bölümler ve hikayelerle karşınızda olacağım.

18_Murat_18

Can ile Nas'ın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin