Eve vardıklarında hepsi yorgun ve bitkin vaziyetteydi. Tatilden kalan yorgunluğun yanı sıra, birde dönüş yolunun kalabalık olması ve yolun neredeyse iki katı sürmesi gençleri fazlasıyla yormuştu.
İlk iş olarak 2 banyolu evlerinde duşlarını aldılar, sonra herkes odalarına çekilip dinlemeye karar verdiler. Bu dört gün tatil boyunca bayağı eğlenmiş ve bir o kadar da yorulmuşlardı. Üstüne birde Tansel ve Bahtınur'un kaybolmaları ayrı bir heyecan katmıştı.
Daha sonra; Sevgilinle birlikte bir gece geçirdin işte, diyerek gülüşmüşlerdi bile. Ama bu olaylar Bahtınur'u fazlasıyla etkilemişti.
''Bir dahaki sefere nerede çıkacaksın karşıma gizemli adam'' diyerek başını yastığa koydu. Yorgun olduğu için hemen uykuya kaldı.
Sabah, kapının tıklamasıyla uyandı. Kapıdaki Dicleydi; canım kahvaltı beş dakikaya hazır olacak, dedi.
İyice dinlenmiş vaziyette yatağından doğruldu. Dicleye; ''Geliyorum canım'' diyerek cevap verdi. Telefonuna baktığında Tansel'in iki kez aradığını fark etti, sessizde olduğu için duymamıştı. Sevgilisini arayarak kısa bir konuşma yaptılar.
Yine enfes bir kahvaltı hazırlanmıştı. Güzelce karınlarını doyurup, günün programını yapmak için istişare ettiler.
Günlerden Pazartesiydi, ama okula gitmeye hiç niyetleri yoktu. Dicle; Fatihteki eski kitapçıya gideceğim kızlar, sizde gelmek ister misiniz, diye sordu. Bahtınur da oradan kitap almıştı, ufak bir göz gezdirmiş fakat fazla inceleyememişti. İki hafta geçtiği içinde geri götürmesi gerektiğini düşündü.
''Bende geleyim canım, aldığım kitabı geri vermem lazım'' dedi. Ayşe ve Pınarda arkadaşlarıyla beraber gitmeye karar verdiler.
Sahaf dükkanına girdiklerinde; Ak sakallı amca, güler yüzüyle onları karşıladı. Kızları, güzelce dizayn ettiği, sedirler ile döşediği odasına davet edip, yeni demlediği çaydan ikram etti.
Dicle, arkadaşlarını yaşlı amcayla tanıtmak için, ufak bir tanışma faslı gerçekleştirdi.
Yaşlı amca yetmiş iki yaşında hiç evlenmiş, tek yaşayan bir insandı. İstanbul'un yerlisi, beyefendi birisiydi. Gününün çoğunu burada geçirdiğini, yatsı namazından sonra evine gidip, sabah namazından sonra dükkânını açtığını söylüyordu.
Bütün kızlar teker teker kendilerini tanıttılar. Başta Dicle olmak üzere, bu yaşlı amcayı çok sevmişlerdi.
Yaşlı amcanın anlattıkları Bahtınur'un kafasını bayağı karıştırmıştı. İki hafta önce bu dükkâna gelmiş ve Samet adında orta yaşlarında biri ile tanışıp, şuan çantasında taşıdığı kitabı ondan almıştı. Ama yaşlı amca hiç evlenmediğini söylüyordu. Peki, Samet kimdi acaba diye düşündükten sonra, çantasındaki kitabı eline alarak sormaya karar verdi.
''Hızır amca, iki hafta önce ben buraya geldim, orta yaşlı birisi vardı. Sizi sorduğumda, oğlunuz olduğunu ve sizin memlekete gittiğinizi söyledi''.
Ak sakalı Hızır amca, Bahtınur'un yüzüne bakarak; kızım ben hiç evlenmedim, İstanbullu olduğum içinde başka bir memleketim yok. Pazar günleri hariç hep açık dükkânım ve benden başka da kimse durmuyor burada.
''Eminin amcacım, isminin Samet olduğunu söyledi. Bakın bu kitabı da ondan aldım'', diyerek elindeki kitabı Hızır amcaya uzattı.
Hızır amca büyük bir dikkat ile kitabı inceliyordu. Yüzü hafiften kızarmış ve asılmıştı. ''Sen bu kitabı nereden buldun kızım'' diye Bahtınur'a sordu.
Bahtınur, Hızır amcanın niçin böyle tepki verdiğini anlayamamıştı. ''Dedim ya Hızır amca, Samet adındaki kişi'' verdi.
Hızır amca, ''yanlışın var kızım, dediğin kişiyi tanımıyorum, hem böyle bir kitabı dükkânıma sokmam ben'' dedi.
Dicle lafa girerek; karıştırdın herhalde canım dedi Bahtınur'a. Hızır amca, neden bu kitaba bu kadar tepki gösterdin, söyler misin bize.
Bu kitap, şeytanın yolundan giden bir kâfire ait, hatta bunu yazanın üç harfli olduğunu söylerler. Bahtınur'a dönerek; Kızım kitabı aldığın yere geri ver. Bu hayırlı bir kitap değil, dedi.
Bahtınur şaşırmıştı, ''acaba yanlış mı biliyorum'', dedi kendi kendine. ''Başka yerden almış olabilir miyim?'' Fakat kitabı buradan aldığına emindi.
Birer bardak daha çay içerek, yaşlı amcadan müsaade istediler. Yine güzel yüz ile yolcu etti kızları. Bahtınur dükkândan en son çıkan kişiydi.
Kızım tez zamanda geri ver o kitabı, sahibini bulamazsan da yak, külleri bile kalmasın, dedi.
Bahtınur, amcanın bu kadar tepki vermesine anlam veremiyordu. ''Tamam amca'' dedi ve dükkandan çıktılar.
İş merkezinden dışarı çıkınca Dicle; Canım, kitabı başka yerden almış olmayasın. Belki karıştırıyorsundur. Bu civarda birkaç sahafçı daha var, dedi.
''Olabilir'' dedi Bahtınur. Ama buradan aldığına emindi. Anlaşılan yine bir bilinmezin içine sürükleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
HorrorDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...