Bölüm 17-1

115 12 1
                                    

Üç hafta sonra

Üç hafta boyunca olumsuz bir şey yaşanmadı Bahtınur. Rüya görmedi, kâbus ile açmadı gözlerini. Hatta o kadar derin ve deliksiz uyku çekiyordu ki, gece ibadet için dışarı çıkan, çardakta kuran okuyan dedesinin yanına bile gidemedi.

Geçici bir rahatlık bürünmüştü sanki üstüne. Her şeyi bitirmiş, düzelmiş gibiydi. Bir daha karşısında ne Tansel gibi, iyi görünüp kötü çıkan birisini; ne defalarca yakıldığı halde tekrar ortaya çıkan lanetli kitabı, ne de hayatına bir defa girip, hayatını kurtaran o gizemli kişiyi görmeyeceğini zannetmişti.

''Bu işlerden uzak duracağım,'' diye söz veriyordu kendisine. ''Ben üstüne gittikçe üstüme geliyor, hayatımı berbat ediyor'' demeye getiriyordu sözünü.

Murat'ı unutmamıştı, ama öldüğüne kanaat getirip, artık bir daha aramamaya karar vermişti onu. Murat'ı aradıkça bu şeylerin onu bulduğunu düşünüyordu artık. Belki de haklıydı Bahtınur, 5-6 yıl önce kaybolmuş birisi aramaya ne gerek vardı, hem kanunen de ölmüş sayılıyordu.

Ama işler öyle olmayacaktı. O Murat'ı bıraksa da, onu bırakmayacaklardı.

***

Bayağı uyum sağlamıştı bu duruma. Gönlünce eğlenip, gezip tozuyordu arkadaşlarıyla beraber. Gününü gün ediyordu.

İl dışında okuyan arkadaşlarının tamamı da dönmüşlerdi memleketlerine.

Çabuk unutmuştu yaşadıklarını. Belki de unutmak için bu kadar çok eğlenmek istiyordu. Oysaki daha çözülmesi gereken, cevabını bekleyen onlarca soru vardı.

Bir gece işin dozunu iyice kaçırdı Bahtınur. Üç-beş arkadaşıyla kafaları çekip, sarhoş olmuştu. Zır zurna değildi, ama bu harama bulaşmıştı bir kere. Oysa bayağı değişmiş, tekrar inanmaya, tek tük namaz kılmaya başlamıştı.

Haddini aşmıştı iyice; rahatlayım, kafamı toplarlayım derken, işi başka yerlere götürmüştü.

Geldiğinden beri hiç bu kadar gecikmemişti Bahtınur. Ailesinden izin almış, ''falanca arkadaşın doğum günü var, biraz gecikebilirim'' diye söylemişti. Aslında yalan değildi söylediği, evet bir arkadaşının doğum günü vardı. İçkiyi orada içmişlerdi.

Ailesi inanmıştı kızlarının söylediklerine, masum bir doğum günü partisine gideceğini sanmışlardı. Ama ne bilsinler, içki içileceğini.

Gece eve geri döndüğünde, dedesi çardakta kuran okuyordu.

Ağzı içki kokan torununu karşısında gören dedesi durumu anlamış, üzmeden ve torununu kırmadan.

''Bu halin ne güzel kızım'' diye sordu.

Tatlı diliyle söylemişti dedesi. Ama durumu fark ettiğini Bahtınur anlamıştı. Zaten anlaşılmayacak gibi değildi.

Hemen başını önüne eğdi Bahtınur.

Dedesine görünmeden üst kata çıkmayı düşünmüş, başarılı olamadan dedesine yakalanmıştı. Nasıl olduysa ayakları evin merdivenlerine değil de, çardağın yanına götürmüştü onu.

''Özür dilerim dedem. Affet beni,'' diye mırıldandı. Başını kaldırıp dedesine bakamıyordu. Dedesi de onu, o vaziyette görmek istememişti herhâlde. Hiçbir tepki vermeden. ''Hadi git yat kızım, sabah konuşuruz'' diye torununu yatmaya gönderdi.

Dedesinin ilçe merkezinde, hac ve umre malzemelerinin satıldığı orta halli bir dükkânı vardı. Geçen sene açmıştı burasını. Maddi gelirden ziyade gün içinde oyalanabileceği, dostlarıyla oturup sohbet edebileceği bir mekândı burası. Ayşe adında yeni evlenmiş ve bebek bekleyen bir bayan çalışıyordu yanında.

Can ile Nas'ın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin