''İyi misiniz''?
Bahtınur, delikanlının verdiği suyu içtikten sonra bir nebze olsun rahatlamıştı. O olmasa, belki de şimdi yoktum diyordu içten içe, ama bunu dıştan söyleyecek gücü kendisinde bulamamıştı. Vücudunun, on dakikadır dinmeyen titremesi, biraz olsun azalmış, kendine gelmeye başlamıştı Bahtınur. Delikanlı karşısında masun bir şekilde bekliyor, bakışlarını bir an olsun Bahtınur'dan çevirmiyordu.
Kitabı tam manasıyla yakamamış, külünü rüzgârda savuramamıştı Bahtınur. Elime, yüzüme bulaştırdım işte diye kendisine kızıp, elindeki bardağı sıktırmaya başladı.
Karşısından durun ve onu dalgalardan kurtaran delikanlının ''iyi misiniz'' sorusunu duymamıştı bile. Dalgındı, Samet'e olan nefreti daha da artmış, ona lanetler okumaya başlamıştı. ''Neden, ne istiyorsun benden. Senin yüzünden başıma gelenlere bak, Lanet herif.''
Bardaktaki son yudum suyu içtikten sonra delikanlıya bakıp; çok teşekkür ederim. Sen olmasaydı, belki de yoktum diyebildi. Titremeden dolayı sesi zar zor çıkabilmişti.
Dur, yorma kendini. Teşekkür edecek bir şey yok. Bu benim görevimdi dedi delikanlı. ''Nasıl, iyi misin biraz daha'' diye bir soru sordu.
''Evet, iyiyim'' diye cevap verdi Bahtınur.
Yerinden zar zor ayağa kalkıp, bir sigara yaktı. Hava biraz sükûnete ermişti. Rüzgârın şiddeti azalmış, dalgalar durulmuştu. Yağmur yağıyordu hala, ama rahatsız edecek kadar değildi.
Biraz önce açılıp, kitabı yakmaya çalıştığı ve boğulma tehlikesi geçirdiği yere uzunca bakıp, sigarasından derin bir nefes aldı. Ardından bir nefes daha.
Daha sonra, kendisini kurtaran delikanlıyı hatırlayıp, sigara ikram etmek istedi. Tam arkasını dönerken; sigara içer misin diye sordu. Fakat arkasında kimse yoktu. Birkaç defa seslenip, nerede olduğunu öğrenmek istedi. Derme çatma kulübenin kapısını tıklatıp, içerde olabileceğini düşündü. Ama yoktu. İsmini bile bilmediği delikanlı, sanki yer yarılmış ve içine girivermişti. İkinci sigarası bitene kadar sağa sola bakındı Bahtınur. Hem, tekrar teşekkür etmek, hem kira ücretini ödemek istiyordu, lakin ortalıkta kimseler görünmüyordu.
Aracına binip oradan uzaklaşırken aklı delikanlıdaydı. Nereye kayboldun hemen, daha doğru dürüst teşekkür bile edemedim diye hayıflanıyordu.
Arkadaşlarını bulup onlara dâhil oldu Bahtınur, akşama kadar güzelce eğlenip sınav stresini biraz olsun atmışlardı üstlerinden. Pazartesiden, Cuma gününe kadar tekrar sınavlara girecekler ve ardından okul kapanmış olacaktı. Uzun zamandır ailesini görmeye Ayşe ve Pınar, hemen Cuma akşamı yola çıkmaya; Dicle'de Cumartesi sabahında Diyarbakır'a gitmeye niyetlenmişti. Hepsinin de valizi şimdiden hazırdı bile.
''Canım sen ne zaman gireceksin Muğla'ya'' diye sordu Pınar. Gezmeden gelmişler, salondaki her zaman oturdukları koltukta kahvelerini içiyorlardı.
''Canım, bende Cumartesi öğleden sonra çıkmayı düşünüyorum'' diye yanıt verdi. Cumartesi öğleden önce, kendisini kurtaran delikanlının yanına gidip, ona tekrar teşekkür etmek ve ufak bir hediye vermek istiyordu. Beş on dakika daha sohbet ettikten sonra herkes odasına çekildi.
Bahtınur, kitaptan gelen kötü kokuyu almıyordu artık. Yarım yamalakta olsa, imha etmeyi başardım herhâlde deyip, sevinmeye başlamıştı.
***
Cuma günü gelip çatmıştı. Son bir sınavları kalmıştı hepsinin de. Ayşe ve Pınar, sabah saatlerinde girdiler sınavlarına. Dicle'nin sınavı saat birde, Bahtınur'un sınavı da ikideydi. En sınavda bitince, saat üç gibi okulun kantininde buluştular. Hepsinin de son sınavları, diğer sınavları gibi güzel geçmişti. Sonuçları beklemeye gerek yoktu. Notları yüz gelmese, en kötü doksan gelirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can ile Nas'ın Savaşı
HorreurDaha önce okuduğunuz korku hikayelerini bir kenara bırakın... Korkuyla ümidin, sevgiyle nefretin içinde bulacaksınız kendinizi. Korkudan diliniz tutulurken, üzüntüden burnunuzun direği kırılacak.... Göz yaşlarına hakim olamayacaksınız. Çok yakınd...