Bölüm 17-5

195 20 16
                                    

Salı günü işe başlayabildi Zühre. Pazartesi günü tam iyileşemediği için, bir gün geç başlamış oldu. Akşama kadar Ayşe'yle beraber çalışıp işi öğrenmek için gayret etti. Çarşamba günü öğlene kadar işin çoğunu kavramıştı bile. Gelen malzemelerin nereye konulacağını, ürünlerin ücretlerini... Hepsini kavramıştı.

Ayşe gibi gayretli ve titizdi. Yumuşak dilliydi, müşteriyle güzel iletişim kuruyordu.

Nihayet Perşembe günü Ayşe, son taktik ve tecrübelerini anlatıp işten ayrıldı. Dede çok üzüldü Ayşe'nin gitmesine, ama gitmek zorundaydı Ayşe. ''Canım kızım ne zaman kendini hazır hissedersen geri gel, dört gözler bekliyoruz seni. Ziyaret etmeyi de unutma.''Dedi Ayşe'yi uğurlarken.

''Gelirim dedem, sen hiç merak etme.''

Ayşe, Cuma günü gelen kişiden Zühre'ye bahsetmiş ve onun için bir tabak yemek koymasını, tembihlemişti.

Cuma günü sabahı Zühre açtı dükkânı. Bahtınur normalde öğleden sonra giderdi çalışmaya, ama bu kez erken gitmeyi tercih etti. Çünkü bu sefer o yemek alan kişiyi mutlaka görmek istiyor, bu yüzden heyecanlanıyordu. Perşembe gecesi, sabaha kadar heyecanından uyuyamadığından da, Cuma günü dükkânda uyurgezer gibi dolanıp durdu.

''Canım torunum, sabaha kadar beşik mi salladın, ne bu halin'' diye söyledi dedesi ve tebessüm etti.

''Biraz geç yattım dedem, okuldaki arkadaşlarla konuştum biraz, ondan dolayı uykusuz kaldım'' diye cevap verdi. Dedesinin eve gidip dilenme teklifini kabul etmedi.

''Dedeciğim, Zühre'yi ilk gününde yalnız bırakmayım, yanında olsam daha iyi olur'' diye cevap verdi.

''Aferin benim anlayışlı torunum'' dedi dedesi de.

Sonra biraz daha dükkânda bekleyip, cumaya gitme üzere yanlarından ayrıldı Dede. Cuma vaktine daha vardı ama erken ayrılmıştı. Zühre de, arka odada yemek için hazırlık yapıyordu.

Bahtınur da, daha yemek hazır olmamasına rağmen gözünü kapıya dikmiş, o gelecek kişiyi bekliyordu.

Şöyle bir düşüncelere dalıp gitti Bahtınur yarı uykulu, yarı uyanık bir vaziyette.

İlk hayatıma Murat girdi diye mırıldandı. Aslında bir sevgili gibi değildi, onu sevip sevmediğini bile bilmiyordu ilk zamanları. O sevmiş olsa bile, Murat'ın sevip sevmediği belli değildi.

Bir deli çobandı Murat. Çoğu kişinin dönüp bakmadığı, hatta dalga geçip hor gördüğü bir kişiydi bu. İlk zamanları acıma ve şefkat, yerini hayranlık ve sevgiye bırakmıştı.

Sonra kara yağız bir delikanlı girdi hayatına. Aslında onu hiç görmedi, hayal meyal birkaç kere gördüğünü zannetti, o kadar. Hiçbir zararı dokunmamıştı Bahtınur'a.

Sonra, Samet ve Tansel... En son da, Bahtınur'u boğulmaktan son anda kurtaran, sahil kenarındaki kayıkçı delikanlıydı.

Numarası vardı Bahtınurda geçen gün aramayı denedi, ama ulaşamadı. Kapalıydı telefonu. Tanseli de aradı, ama onun telefonu da kapalıydı.

Aslında Tansel den nefret ediyordu Bahtınur, ama yine de Murat'ın kitabını geri alma umuduyla aradı. Azim diye kılıksız birine vermişti Tansel kitabı.

Belki başkaları da vardı hayatına giren. Düşündü...

Ha, bir çoban Murat daha vardı diye mırıldandı Bahtınur. O da İstanbul'daydı. Oda ayrı bir gizemliydi.

Hmm, başka var mıydı diye düşünmeye, bulmaya çalışırken birisi; ''Kızım tespihler ne kadar'' diye seslendi.

Dükkâna müşteri girmişti. Hemen kendisini toparlayıp özür diledi. Tespihin fiyatını söyledi. İki tespih alan teyze dükkândan çıkarken, bir başkası daha girdi. Oda bir tane namazla alıp geri çıktı. Bahtınur'un uykusu dağılmıştı biraz. Lavaboya gidip elini yüzünü yıkayıp geri geldi. Yemekte hazır olmak üzereydi.

Can ile Nas'ın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin