Bölüm 2-2

1.2K 49 8
                                    

Berna ile birlikte bina çıkışına kadar beraber yürüdüler. Biraz önce arka sırada gördüğü delikanlıyı tanıyıp tanımadığını ve kim olduğunu öğrenmek için Berna'ya sormak istedi, fakat sonra vazgeçti. Çünkü çoğu erkeğin peşinden koştuğu ve kimseye yüz vermeyen birisiydi. Bunu kendine yediremedi.

Otoparka gidip arabasının içine oturdu. Bir miktar oturduktan sonra diğer arkadaşları da arabanın yanına gelmişlerdi. Hep birlikte arabaya atlayıp, önce yemek yemeğe, sonra da, Akşam ki parti için alışveriş yapmaya gittiler.

Yemeklerini yine lüks bir restorantta yiyeceklerdi. Bu günkü menülerinde balık türevleri vardı. Diğer arkadaşları iştah ile yemeklerini bitirirken, Bahtınur çatala bile elini sürmemiş, düşünceli ve donuk bir vaziyette yemeğe bakıyordu.

-Kimdi bu çocuk, daha önce hiç görmedim, görsem mutlaka hatırlardım. Neden bende bu etkiyi yaptı, neden sürekli onu düşünüyorum.

Bahtınur içinden bunları söylüyor, hipnoz olmuş gibi yemeğe bakıyor, ama yemiyordu. Bunu fark eden Ayşe, ''canım neyin var hasta mısın yoksa,'' diyerek Bahtınur'un koluna şefkat ile dokundu. Bahtınur ilkinde fark etmemişti Ayşe'yi. İkinci defa seslendi Ayşe.

''Canım neyin var.''

İkinci seslenişi anca duyabilmişti Bahtınur. Bozuntuya vermeden; ''Üşüttüm galiba, midemde hafif bir ağrı var. Ben bir lavaboya gidip geliyorum,'' diyerek kızların yanından kalkıp lavaboya gitti.

Arkadaşları, Bahtınur'da bir tuhaflık olduğunu sezmişti. Ayşe dayanamayıp Bahtınur'un arkasından lavaboya girdi.

Lavaboya girdiği anda Bahtınur fenalaşmış, fena bir şekilde midesi bulanıyor ve başı dönüyordu. Ayşe ani bir refleks ile, yere düşmek üzere olan Bahtınur'u yakalayıp düşmesini engelledi. Yüzüne su sürüp, lavabodan dışarı çıkardı.

''Kuzum ne oldu sana,'' dedi Ayşe. Arkadaştan ziyade kardeş gibilerdi. Bir Anne şefkati ile yaklaşıyordu Bahtınur'a, her zamanda birbirlerine karşı öyleydiler.

-''Bilmiyorum Ayşe, buraya girince bir anda fenalaştım. Tansiyonum düştü herhalde.''

Beraber masalarına kadar geldiler. Yüzünü solgun gören diğer arkadaşları, Dicle ve Pınarda hemen yerlerinden kalkıp, Bahtınur'un yerine oturabilmesi için yardım ettiler. Ellerini kolonya ile ovup, başına masaj yaptılar.

Dicle sulu gözlüydü, gözlerinden yaşlar boşandı. Bunu gören Bahtınur, ''Abartma Dicle iyiyim ben,'' diye arkadaşına teselli etmeye çalıştı.

Evet yapılan ufak müdahaleden sonra Bahtınur kendine gelmişti. ''Burası bana iyi gelmedi, başka yere gidelim mi,'' dedi Bahtınur. Hemen oradan kalkıp, daha sakin bir yere gittiler.

Yeni gittiği mekân Bahtınur'a iyi gelmiş olacak ki, gayet iyiydi. Hatta bayağı iyiydi. Sanki, bir saat önce fenalaşan o değilmiş gibi, kendisini normalde daha iyi hissetmeye başlamıştı.

Akşamki partiyi iptal etmişti dört arkadaşta. Bahtınur kötüleştiği için gidemeyecek, diğer arkadaşları da, onsun hiçbir şey yapmadıkları için gitmeyeceklerdi.

''Bahtınur; Ben kendimi iyi hissediyorum. Akşam ki partiye gidelim mi'' dedi.

Diğer üç arkadaşları birbirine baktılar. Ayşe; ''canım iyi misin, istersen girmeyelim, tekrar fenalaşırsın'' dedi.

Bahtınur gitmek için ısrarlıydı. ''Hayır gayet iyiyim, gidelim lütfen,'' diyerek arkadaşlarını ikna etti.

Parti, boğaza nazır güzel bir mekândaydı. Gece yarısına kadar herkes gönlünce eğlenip, coştu. Boşalan kadehler yeniden doluyor, sızanlar ayılıp, tekrar içmeye çalışıyordu.

Üniversiteye kadar ağzına bir damla bile içki sürmemiş olan Bahtınur, şimdi acemilik çekmeden içiyordu. Arkadaş ortamı, onu bu hale getirmişti.

Ev arkadaşları gayet düzgündü, fakat diğer çevresi tanrı tanımaz, sefa düşkünü insanlardı.

Bahtınur bu partide bayağı sınırları aşmış, haddinden fazla içmiş, kendinden geçmişti. Yarım kalan kadehini kafasına dikip, daha fazla dayanamayan gözlerini kapamış, başını kolunun üstüne koymuştu.

Diğer arkadaşları da ondan farksız değildi. Herkes bir köşede sızıp kalmıştı.

Bahtınur, son bir gayretle gözlerini açıp, etrafı süzdü. Diğer ev arkadaşlarına bakındı, fakat bulamadı. Ne gariptir ki, kimsecikleri ortalıkta görünmüyordu.

-İlginç. Nereye gitti bu insanlar.

O kadar çok içmişti ki, yerinden kalkıp, arkadaşlarını bile aramadı. Tam kafasını, kolunun üstüne koyacakken, gözüne bir şey takıldı. Gözlerini ovalayıp, tekrar karşısına baktı.

Karşıdaki masada tek başına biri oturuyordu. İçkinin verdiği sersemlikten olsa gerek, pek seçemedi karşısındakini. Tekrar gözlerinin ovuşturup bir daha baktı. Bu kez net görüyordu. Evet oydu, karşı masada oturan, bu gün gördüğü delikanlıydı.

Simsiyah saçları, mavi gözleri... İçinin yağlarını eritecek derecede yakışıklıydı.

Gözlerini kapatmadan delikanlıya bakıyordu.

Ne kadarda yakışıklıydı. Deliler gibi Âşık olduğunu hissetti. Evet bu delikanlıya aşık olmuştu, artık emindi.

Can ile Nas'ın SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin