16

1.3K 105 6
                                    

Özlemin Dokunmakla Geçmiyor..


 

       
    Aslan'ı beklerken an ve an daha çok gerilirken titremeye de başlamıştım..
   
    İnşallah Masal'ın dediği gibi görüntüm aklını başından almaya yeterdi de, davranışlarımı sorgulayamaz hale gelirdi..
   
    Yarım saat daha geçti ve kendimi sakinleştirme çabalarım biraz bile işe yaramadığı için; hala aynı heyecan ve gerginlikle Aslan'ı bekliyorum..
   
    Ona tekrar dokunabilecek olmamın ihtimali bile tenimi karıncalandırıyor, ağzımı kurutuyordu..
   
    Şarabın hepsini döktüğüm için pişman olarak mini buzdolabına ilerledim. Çünkü şu an ağzımı ıslatacak, belki şanslıysam biraz da gerginliğimi alacak her türlü şeyi zevkle kabul edebilirdim.
   
    Kapağını açtığımda küçük şişelerde envai çeşit içecek görünce içlerinden en sert olan hangisi diye düşündüm.
   
    Elime aldığım viskinin diğerlerine göre daha sert olduğunu düşünerek kapağını açtım ve hepsini tek seferde kafama diktim. Hızlı içersem belki etkisi daha yoğun olurdu.
   
    Tam son yudumu da içtiğimde tıklanan kapı ile birden şişe kayıp yere düştü.
   
    Heyecanla;
    - Kim o?
    Dedim.
   
    - Benim, müsaitsen biraz konuşabilir miyiz?
    Dedi Aslan.
   
    İşte tam tahmin ettiğim gibi buradaydı. Derin bir nefes aldım ve rolüme odaklandım. Hafif yalpalayarak yürüken şarap şişesini yavaşça masadan yuvarlanmasını sağladım.
   
    Yere düşme sesi çıktığı anda Aslan panikle;
    - Umay iyi misin?
    Dedi.
   
    - İyiyim Aslan
    Diye kıkırdayarak yanıtladım.
   
    Sonuçta sarhoşlar dertleri yoksa daha neşeli olurlardı değil mi?
   
    Viskinin biraz olsun beni rahatlattığını hissediyordum. Belkide psikolojik olarak kendimi buna inandırıyordum, ancak bu kimin umurunda ki? İşe yarasında..
   
    Hızla dibinde şarap olan kadehi elime alıp, kapıya ilerledim.
   
    Ve açtım..
   
    Aslan'ın gözlerinin içine bakarak en sevdiği gülümsemelerimden birini attım ve kadehimi kafama diktim.
   
    - Hoşgeldin Aslan..
    Dedim.
   
    Aslan hipnotize olmuş; baştan ayağa beni süzerken, kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.
   
    Masal haklı çıkmıştı. Adam daha ne söylediğime odaklanamıyordu ki, birde rolümü anlasın!
   
    Hafif yalpalayarak;
    - Aslan içeri gelsene.
    Dedim.
   
    Aslan durumun yeni farkına varmış gibi birden;
    - Siktir! Sen yine mi alkol aldın?! Hem bu kılık ne? Gir içeri, şimdi biri görecek!
    Dedi ve beni içeri ittirip, arkasını dönerek gitmeye yeltendi.
   
    Bense yavru kedi sesiyle;
    - Aslan nereye gidiyorsun? Daha yeni geldin.
    Dedim.
   
    Sözlerimle dursada, arkasını dönmedi. Bende bir cesaretle gidip beline sarıldım.
    - Seninle konuşmayı çok özledim Muhafızım..
    Derken hafif hafifte başımı sırtına sürttüm ve sonra da;
    - Gitme..
    Diye ekledim.
   
    Aslan'ın zorlandığı gerilen sırtından çok net anlaşılıyordu. Sözlerimle ve dokunuşumla gerginliği artarken derin bir nefes aldı.
   
    - Umay ben gideyim. Sen farkında olmasan da çok müsait değilsin! Sonra yine konuşuruz, olur mu küçük kız?
   
    Küçük kız lafını duyduğum anda sinirle birden önüne geçtim.
   
    - KÜÇÜK KIZ MI?! HALA MI?!
    Dedim ve şaşkınlığından faydalanarak birden omuzlarını kavrayarak kendime çektim, ardından da dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
   
    Hırsla öptüm, emdim, ısırdım..
   
    Kısacık bir an sonra o da aynı tutku ile bana karşılık vermeye başladığında amacıma ulaştığımı fark ederken birden kucağına atladım.
   
    O ise bunu bekliyormuş gibi beni havada yakaladı ve yatağa taşıdı. Şimdiden hazır olan erkekliğini, kadınlığımda hissettiğim anda öpüşmeyi kestim.
   
    Erkekliğini kavradığım anda;
    - Aa! Küçük kız büyümüş mü?!
    Dedim.
   
    Sözlerimle ateşe değmişçesine geri çekilip, üzerimden kalktı.
   
    - Bu-Bu! Çok yanlış Umay!
    Dediği anda yatakta ayağa kalktım ve ona doğru ilerledim.
   
    Yavaşça kollarımı boynuna doladım. Yüzüne ufak öpücükler kondururken fısıltıyla konuşmaya başladım.
    - Oysa ki bana bundan başka hiç bir şey bu kadar doğru hissettirmiyor..
   
    - Yapma..
    Dedi ama bu daha çok sızlanma gibiydi.
   
    - Neyi bunu mu?
    Dedim ve tekrar dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
   
    Karşılığı gecikmedi ve o da beni aynı şekilde tutkuyla öptü. Aynı anda elleri popomu kavrayıp, kendine bastırdı ve haz dolu bir inleme ile nefesini dudaklarıma verdi..
   
    Her anında yandım, daha çok yandım..
   
    Özlemi öyle içime işlemiş, öylesine içimi yakmıştı ki hissettiğim dokunuşları bile bu özlemimi gidermeye yetmiyordu..
   
    Elleri tüm vücudumu talan ederken bende aynı şekilde tüm varlığımla ona teslim oldum ve dokunuşlarının tadını çıkardım..
   
    Ellerim gömleğinin düğmelerine gittiği anda, birden geri çekildi.
   
    Bense dokunuşlarının yokluğu ile üşüdüm..
   
    Zihnim karman çorman..
   
    - Çok sarhoşsun. Hiç birini hatırlamayacaksın bile!
   
    - Ya hatırlarsam.
   
    - Güven bana hatırlamayacaksın. Bu ilk değildi.
   
    Demek öyle Aslan Bey!
   
    - Ya umurumda değilse?
   
    - Olmalı Umay! Umurunda olmalı!
   
    - O zaman sen hatırlatırsın? Olmaz mı? Uyandığımda olanları sen bana anlatırsın, öyle değil mi Aslan?!
   
    - Hayır! Anlatmam, anlatamam Umay?
   
    - Ama neden?
    Dedim dudaklarımı bükerek.
   
    - Çünkü bu çok yanlış!
    Dedi ve kapıyı çarpıp çıktı.
   
    Yanlış olan neydi?
   
    Nişanlısının olması mı?
   
    Neden ayrılamıyordu bu kadından?!
   
    Yoksa gerçekten ona aşık mıydı?
   
    İnsan birine aşıkken, başkasını böylesine tutkuyla öpebilir miydi?
   
    Belki de doğru kelime buydu?
   
    Sadece 'tutku'..
   
    Dört sene olmuştu.. Koskoca dört sene..
   
    Belkide Aslan'ı artık sandığım kadar iyi tanımıyordum..
   
   

UMAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin