10.-yedinci masa-

350 11 0
                                    

Vâris?.. o muydu o çok benzer isim?
Nerdeyim ben? Her taraf karanlık...
Ahh... biri ismimi fısıldıyor..l
Safir... tanıyorum bu sesi.. bir dakika.. kimindi bu ses? Annemmi? Hayır. Bir kadın sesi değil bu. Babam? Yok. Onu daha tanımıyorum bile. Firas'mı? Yoksa Faris'mi?

"SAFİR!"

Komutan. gözlerim kapalı.
Gözlerimi araladığımda yerde yatıyordum. Komutan omuzlarımdan sarsıyor.
Yerden destek alarak kalçamın üstüne oturdum.

"İyimisin?"

Tek eliyle omzumu tutuyordu.

"İ-iyiyim efendim."

Yere eğilmişti ,ayağa kalktı. Benimde kalkmam için elini uzatınca tutup kalktım.

"Sorun ne?"
"Bilmiyorum.."

Bana 'malmısın' bakışı attı.
Hatırladım..! Ah! Biz şuan görevdeyiz. Doğru yaa
Olaylar birden başıma dank edince gözlerim açıldı

"Komutanım birşey buldum!"
"Onu söylemiştin.. Gerisini anlat."
"Bildiğiniz üzere bu oda kullanıma kapalı. Vee gördüğünüz üzere biri duvara bütün restorantın haritasını çizmiş. Gizli kapılar, acil çıkışlar, karmaşık koridorlar.. ve bir şekilde hepsi aynı yere açılan kapılar..."
"Başka?"
"Dolapları inceledim. . Bir hap, üç adet silah üç tane mermi kutusu, bir tebeşir, bir pilot kalem, bir ceket iki tane de defter buldum."

Alt dudağını 'vay' dercesine büktü.

"Bravo.. hemen bir dna testi yaptıralım şu cekete yada parmak izlerine bakalım kalemlerin üzerindeki.."

Hemen araya girdim

"Gerek yok. Kimin olduğunu biliyorum."
"Kimin?"
"Firas'ın."

-----

Mutfaktaydık. Üçümüz yanyana durmuştuk. Sırt çantamı komutan almıştı. Yani üstümü değiştiremeyecektim. Maalesef.

"Oğlum biriniz yedinci masanın siparişlerini götürsün!"

Hmm.. masa yedi. AH! Merih'in ailesinin masası!

"BEN GÖTÜRÜRÜM.!"

Merih öne doğru bir adım atarken koşarak onun önüne geçtim
Yüzüne bakmadan masadan tabakları alıp koşar adım çıktım.
Dediğim gibi masalar sırayla dizilmişti. Hızlıca ulaştım. Bir kadın ayakta ağlıyordu. Düz saçları vardı. Kısadan uzuna doğru gidiyordu saçları. En kısası omzuna kadar geliyordu. Perçemleri sağa doğru taranmış kulağının arkasına doğru gidiyordu. Bebek mavisi üstten dar belinden aşağı doğru açılan bir elbise giyinmiş, altına siyah spor ayakkabılar giymişti.

Yanlarına gidip yemeği masaya bıraktım.
Bu kadınmıydı ? Merih'in annesi? Yanındaki henüz yüzünü göremediğim adam da Merih'in kardeşi galiba. Ha birde abisinin elini tutan küçük bir erkek çocuk var.

"Ben artık hiçkimseyi kaybetmek istemiyorum oğlum!"
"Anne sakin ol. Buluruz onu zaten nereye gidecekki? Restorantın içindedir hala"

Yandı. Kimi arıyorlarsa zor bulurlar. Burası labirent gibi.
Adam başını döndürdü.
Yuh. Merih'in ikizi olduğunu elli metre öteden anlarsınız ama iki metre yakından ikisini karıştırırdınız. Sadece Merih'in daha yapılı bir vücudu ayrıca yüzünde yara izleri vardı. Onun dışında saçlarını tarama şekilleri bile aynıydı. Birde bu adamın boynunda yinyang(yalnış yazmış olabilirim) dövmesi vardı.
Yanlarına yürüdüm.

"Pardon istemsizce konuşmanıza kulak misafiri oldum yardım edebileceğim bir durum varmı acaba?"

Kadın iki elini birleştirip bana doğru bir adım attı

"Oğlum Güneş benim ismim. Bana Güneş de Güneş abla, yenge, teyze.. istediğin şekilde hitap et ama bizim sizden bir üstünlüğümüz yok. Bana siz li bizli hitap etme yavrum. Evet yardım edebileceğin bir durum var kızım kayboldu bulamıyorum onu. Sekiz yaşında bir saat önce tuvalete gidicem diyip çıktı bir saat oldu daha gelmedi lütfen onu bulmamıza yardım et çocuğum"

Ya bu kadın çok tatlı.

"Merak etme Güneş teyze eğer hala restoranttaysa buluruz onu "

Adam konuşmaya başladı
Bana değil elinden tuttuğu sarı saçlı menekşe rengi gözleri olan çocuğa bakıyordu

"Meriç? Hadi anneyle lavaboya gidip annenin yüzünü yıkamasına yardım et"

Çocuk gülümseyip annesinin bacaklarına sarıldı

"Anneee hadi yüzünü yıkayalıımm"

Annesi onu kucağına alıp yürümeye başladı
Adam yanıma yaklaştı.

"Kusura bakma kardeşim senide bulaştırdık işin içine."
"Ne demek efendim kendi isteğimle sordum."

Adam kaşlarını ve göz kapağını biraz indirip,

"Miraç ben. Bende sevmem öyle sizli bizli şeyleri. Ayrımcılık gibi geliyor."
"Malesef böyle bir ayrımcılık var abi ya"

Başını salladı

"Neyse ben ana s- Bekle senin ismin ne?"
"Safir"

Gözlerini hafif açıp kaşlarını kaldırdı

"İsmin güzelmiş, değişik."

Gülümseyip başımı salladım

"Ben ana salonu arayayım sende diğer yerlere bak olurmu?"
"Olur"

Arkamı dönüp yürümeye başladım. Mutfakta Prens, soyunma odalarının orda komutan, lavaboda Güneş teyze, ana salonda da Miraç...

Telefonumu çıkardım ilk önce komutanın ismini buldum
İlk çalışta açtı

"Safir?"
"Komutanım oralarda sekiz yaşlarında bir kız gördünüzmü?"
"Görmedim."
" peki komutanım."

Telefonu kapatıp mutfağa koştum
Prens ortalarda yoktu. Şey kız da burda değildi o ayrı...

*

Yarım saat sonra yine yedinci masanın önündeydik hepimiz. Hayır hala adını bilmediğim kızı bulamamıştık.
Güneş teyze ismini saçlarından almış gibiydi ve ağlıyordu hala

"Güneş teyze kızınız nasıl biri?"

Dolu gözlerle bana baktı

"Mehir. İsmi Mehir. Böyle açık kumral uzun dalgalı saçları var. Babası gibi Mavi gözleri var. Yaşına göre biraz uzun. Fevri, ama sıcak kalpli. Zor seven ama sevdimi koruyan biri benim kızım"

Bana mı öyle geldi yoksa bu kadın bana bayağı Merih'i mi anlattı? Yalnız göz renkleri farklı.

Miraç'ın arkamdaki bir noktaya şaşkın bir şekilde baktığını fark ettim
Güneş teyze de aynı yere bakıyordu.
Bende başımı çevirince...

İkinci Yılın Görevi(bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin