55.

31 1 5
                                    

(Prens)

Yeter artık uyan be adam. Ben seni mi bekliycem bütün hayatım boyunca.

Revirin içeriyi görmemizi sağlayan küçük pencerelerinden birinden içeriyi izliyordum.
Bora daha uyanmadı, ama kötü haberi bir süredir biliyorum.

Yattığı yerde kıpırdandığı zaman duruşumu dikleştirdim.

Çok geçmeden bir adet hemşire ona doğru yürüyüp bağlı olduğu cihazlara baktı.

Anskm
.
.
(SAFİR)
[Dianalion22 Safir'in kişiliğini anlayamamış 🥹 kişiliği değişebiliyor :D henüz nedenini söylemiyorum ama şuanlık ciddi bir Safir göreceğz ]

Şirket, yada karargah artık ne derseniz, bir ormanın tam ortasındaydı. Orman dediğim de, bir labirent aslında. Tamda bu durum gibi, kaçan mahkumların uzaklaşamaması için yapılmıştı.

Koşuyordum. Labirentin iki kolunda birinde ben, diğerinde o. Koşuyoruz. O benim burda olduğumu bilmiyor ve benim onun önünü kesmem gerekiyor.

Ama çok hızlı ilerliyor.
Son noktaya kadar bütün varımı yoğumu ortaya koyup anca yetiştim ona bir ara duraklayınca anca önüne geçebilmiştim.

Hayır koşmamı zorlaştıran birde elimdeki navigasyon tabi onu göremiyorum. Navigasyon sayesinde nerde olduğunu biliyorum.

Navigasyona göre hemen yanımdaki ağaçtan duvarın arkasında. İlk çıkışta onun önüne geçtim. Sola dönüp yetişmesini bekledim.

O biraz koştuktan sonra bekledi.

"Sen canlı mısın?"

Karanlıkta Beni göremediği için söylüyor olmalıydı bunu.

Cevap vermeden iki adım öne attım. Tabii o da attı.

"Ayna mı lan bu yoksa."

Ağaçların üzerindeki loş sarı ışıklar benim tarafımdan başlayıp ona doğru açılmaya başladı.

Şey labirentin uzun ve düz bir kısmıydı burası.

Yürümeye başlayınca aynı şekilde onu taklit ettim.

"Ah hayır sen kesinlikle canlısın."

Yüzünü tamamen görebildiğim bir zamanda durdu.

"Sen..? Şu.. soğukkanlı yakışıklı olansın. Safir'di ismin."

"Kaçman anlamsızdı Bulut."

Dudağını büktü ve omuz silkti

"Kaçmıyorum. Keşfediyorum."

Nefes verdim

"Gidiyoruz Bulut."

"Yoo"

Belimdeki silahı çıkardım. Ve ona doğru döndürdüm

"Düş önüme yoksa sevmediğim yöntemler kullanacağım."

"Merak ettim şimdi. Ne yöntemiymiş şu sevmediğin? Kullansana. Bak yürümüyorum. Vuracak mısın yoksa?"

İki adım sağına doğru kaydı.

"Yani öldürür müsün? Yok be, masumum ben."

"Öldürmem, ama yaralayabilirim,"

"Hehe"

Koşmaya başladı birden. Dediğim gibi tazı gibi koştuğu için, elimdeki silahı yere atıp soluma doğru sıçramam gerekti.

Onu yakaladım.  Ama çırpınıyordu.
Yalnız öyle böyle çırpınmıyor. Amk sanki karaya vurmuş köpekbalığının suya girmesini engelliyormuşum gibi hissediyorum. Adamda tazı hızı kanguru gücü var.

En son dengemi kaybedince ikimiz birden yeri boyladık.
Çok kötü üstüne düştüm ama.
O acı çektiği belli bir ses çıkardı. Bende alnımı yere vurdum ve çenem omzuna girdi.

"Hay böyle işin içine tüküreyim. Neden becerikli bir askersin? Keşke beceriksiz olsaydın."

Kendimi hafif kaldırıp direkt yüzüne baktım.

"Geli-.."

Gözlerim gözlerine takıldı. İlk defa görüyorum böyle gözleri. Kan kırmızısı.

"Geliyor musun yoksa hayır mı?"

Kaşlarını kaldırıp indirdi.

"Gelmiyorum."

Başını çevirdi.

"Bence gelmen lazım."
"Bence gelmemeliyim."

Bıkkınlık nefesimi verdim. Ve arka ceplerimin birinden bir hap çıkardım.

Sonra aklıma birşey geldi.

"Düzgün düzgün sana bir hap versem içmezsin değil mi?"

Başını hafif çevirdi

"Tabiki içmem. Pardon mavili bey, ordan saf biri gibi mi gözüküyorum?"

Nolurdu yani içsen? Şu sıçtığım yöntem yüzünden bu güne kadar kaç kişiyle öpüştüm biliyor musun?

Hapı ağzıma aldım.

"Bak. Birazdan yapacağım şey, benim isteğimle değil.  Zorunda bıraktın."

Başını bana döndürdü

"Onu bunu bırak sen kalkmayı düşünm-"

Konuşmasını fırsat bilerek ağzına yapıştım. Hapı itip geri çekildim hemen.

Bilinci kapanırken,

"Mavili bir dünbük tarafından öpülmedik demeyiz artık."
.

Ayağa kalktım ve onu sırtıma aldım. Tek elimle navigasyona bakarak yürümeye başladım.
.
.
.__________

Safirim🫀🫀
Dianalion22 diyalog için teşekkürler 🤍🤍
Verdiğin diyalogtan küçük bölümler kullandım.
;)

İkinci Yılın Görevi(bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin