Arınç'ın ağzından
Bir hafta önce içine düştüğüm ağdan bir an önce kurtulabilmek için aceleyle Muğla'dan ayrılmıştım. Yapacağım planı kafamda iyice kurmuştum.
Ailemin Antalya'daki eski evini ziyaret ettim. Kimsesiz boş koridorları, ışık girmeyen kara perdeler asılı pencereleri ve tozlu çerçeveleri evin tüm heybetini yok etmişti.
Salondan yükselen tahta merdivenlerden çıkarken basamaklardan gelen gıcırtılar boş evde yankılanıyordu.
Gidişlerinden sonra evdeki pek çok eşyayı satmıştım ve bazılarını da amcama göndermiştim. Artık kimsenin oturmayacağı bir koltuğa ya da kimsenin bakmayacağı aynalara ihtiyacı yoktu bu evin. Eşyaları evde dolaşan tahtakurularının eline bırakmanın da hiçbir manası yoktu.
Sadece yatakodasına dokunmamıştım. Babamın çok değerli saatlerinde, annemin yüzüklerinde ya da genel olarak kolay yoldan kazanabileceğim hiçbir para kaynağında gözüm yoktu. Yapacağım tek şey odaya girip bir yerlerden bir telefon numarası bulmaktı.
Masadaki kutulara baktım, komidinin çekmecelerini yokladım, kitaplığı karıştırdım ama aradığım kişiye ait bir bilgiye ulaşamadım.
Eve girmeden önce kapının girişinde gördüğüm posta kutusuna bakmak için alt kata indim ve evden dışarı çıktım. Posta kutusu tozlanmıştı, içindeki zarflar ve faturalar da öyle. Çıkarıp tek tek baktım ve sonunda bir zarfın üzerinde amcamın adının yazılı olduğunu gördüm.
Zarfta yazan adresteki evi buldum, kapıya kadar gidip önünde durdum. Zili çaldım ve beklemeye başladım, az sonra kapıyı açan bir kadın "Kimsiniz?" diye sorduğunda sadece amcamla kısa bir görüşme yapacağımı söyledim. İçeri girmeye zaman ayırmayacaktım. Kadın kapıyı kapattı ve içeri girdi.
Eskiden amcam bekar ve yorgun bir adamdı, işini gerçekten hakkıyla yapan ve iş dışında başka hiçbir şeye zaman ayırmayan bir adam..
Şimdilerde ise harcayamayacağı kadar para kazanıyordu ve her gün farklı birini mutlu ediyordu bildiğim kadarıyla.
Hala kapının önünde dikili beklerken kapı tekrar açıldı. Dışarı çıkan amcamdı, son gördüğüm halinden daha iyi duruyordu. Artık eskisi kadar çalışmasına gerek yoktu ne de olsa.
"6 yıl oldu. Daha da fazla olur sanıyordum."
"Olurdu belki de, ama ufak bir sorunla karşılaştım. Ne isteyeceğimi biliyorsun, ve geri ödeyeceğimi de."
"Ondan eminim her zamanki gibi. Hiçbir zaman şüpheye düşmedim, sen güvenilir bir çocuksun. Baban gibi."
Beklediğim şey için bana bir çek yazıp verdi. Önümüzdeki birkaç yılda ödeyip bitirecektim.
"Öyle duygusal konuşmalardan pek anlamam, beni biliyorsun Arınç, ama her zaman bir destekçin olarak burada oturuyor olmayacağım. Bir gün benim de sonum annenle babanınki gibi olacak. Bu boktan servetimin üzeri de onların evindekilere örttüğün gibi beyaz çarşaflarla örtülecek."
________________________________________________________________________________
Akşam üzeri sahilde oturup bir kutu bira içerek uzun zamandır gelmediğim şehrin huzurlu dalgalarını dinliyordum. Bir an önce gidip parayı ödemem gerekiyordu çünkü o adamlar parayı benden alamayınca diğerlerinin üzerine geleceklerdi.
Onları düşünmeden kaçtığımı sanmasınlar diye Emir'e olanların bir kısmını(bilmesi gereken kısmını) söyledim. Yani endişelenecek bir şey olmadığı kısmını.
İşler bu kadar kısa sürede halledilince bir akşamı kendime ayırmaya karar verdim ve şehirdeki klüplerden birine girdim.
Sabaha karşı eve geri gelmiştim ve kendimi üst kattaki yatak odasına attım.
Öğleden sonra uyandığımda başımda korkunç bir ağrı vardı. Duşa girip çıktıktan sonra bile devam ediyordu. Üzerime bir şeyler giydikten sonra evden çıktım ve yakınlardaki bir eczaneye girdim.
Arınç: Günaydın.
Eczane çalışanı: Tünaydın beyefendi.
Neyin aydın olduğu beni ilgilendirmiyordu. Baş ağrısı için ağrı kesiciye ihtiyacım vardı.
Arınç: Akşamdan kalmayım da biraz, acil ağrı kesici içmem gerekiyor. Başım..
İşaret parmağımı başımı işaret eder vaziyette döndürdüm.
Arınç: Fena.
Kadın bana anlamaz bakışlarla baktıktan sonra benden reçetemi göstermemi istedi.
Eczane çalışanı: Reçeteniz varsa yardımcı olabilirim.
Arınç: 18 yaşındayım, hadi ama, Türkiye özgür bir ülke. Sadece basit bir ilaç istiyorum.
Kadın reçetem olmadan ilaç vermeyi reddedince oradan ayrıldım. Artık geri dönüp parayı teslim ederek bu işten sıyrılmalıydım. Evime uzun zaman sonra girip tekrar terk edecektim. Yanımda götürmek için mahsenden bir şişe şarap aldım ve çıktım.
Bu akşama Bodruma en kısa sürede gidebileceğim bir uçuş arıyordum ama böyle şeyler daha önceden planmalıydı.
En erken uçuş birkaç gün sonrasındaydı. Otobüs seferleri ise bir iki ay sonrasına kadar bulunmuyordu. Mecburen 6 gün sonraki bir uçuş için bilet aldım ve eski eve geri döndüm.
Baş ağrım yeni geçmişti. Ben de yanımda götürmek için aldığım şarabı açtım. Ertesi gün de aynı klübe tekrar gittim. Ve sonraki gün, ve ondan sonraki gün de.. Buradaki son günümü geçirmek için de yine aynı klübe gittim. Her zamanki barmen yoktu bu akşam.
Arınç: Portakal likörü alabilir miyim.
Bardaki kız: Üzgünüm bugün portakallı kokteyl servisimiz yok.
Arınç: O zaman cin tonik alayım.
Bardaki kız: Üzgünüm. Servis edemiyoruz.
Arınç: Bunlar her zaman olanlardan.
Bardaki kız: Bugün yeniyim, barda çalışan çocuğun acil bir işi çıktı, shot koyabilirim. Rom ya da Tekila, limon da ekleyebilirim.
Arınç: Tamam, ne istersen o olsun.
Tezgaha iki Tekila shot bırakıp gitti. Ama gecenin kalanında daha çok shotlar vardı. Sayısını hatırlayamadığım kadar çok.
________________________________________________________________________________
Akşam eve geldiğimde yatak odasına bile çıkamamış, merdivenlerde yığılıp kalmıştım.
Sabah başım çatlarcasına ağrıyordu. Üstümü giyip evden çıktım. Havaalanına gidip uçağımın kalkış saatinin gelmesini bekledim.
Öğle vakitlerinde bindiğim aktarmalı uçuşum Bodrum-Milas'da öğleden sonra 3-4 gibi sona ermişti. Bir hafta sonra habersizce çekip gittiklerimin yanına geri dönmüştüm.
Eve geldiğimde ise Emir efendinin bana çok sinirlendiği için odamı yeni gelen arkadaşına verdiğini öğrenmiştim.
Salondaki koltukları boş bulduğum geceler şanslı olacaktım artık. Ama Emir bunu da düşünmüş arka bahçeyedeki havuzda yüzen botun içine benim için yastık yorgan atmıştı.
"Siktir."