Melis'in ağzından
Melis: Oha!
Arınç: Evet, hahahah! Adamın oğluymuş resmen!
Melis: İnanılır gibi değil! Ne dediğini bir daha söyler misin, lütfen!!
Arınç: Büyük ihtimalle babama borcun falan vardı...
Melis: AHAHAHAHAAH! OLAYA BAK!
Meraklandığım sorulardan birini soruverdim o anda.
Melis: Peki neden Levent seni benim hakkımda uyardı? Ne bileyim, seni bir daha yanında görmeyeyim falan derken, ne demek istedi?
Arınç: Psikopat olduğu için demiştir.
Melis: Hikayenin bazı yerlerini atlamış gibisin.
Arınç: Olabilir. Kaç saattir anlatıyorum zaten. Artık sen bana bir şeyler anlatmaya ne dersin?
Melis: Hmm... Ne gibi?
Arınç: Mesela...sence ben nasılım?
Melis: Nasıl, nasılsın?
Arınç: Kişilik olur, dış görünüş olur...
Melis: Hmm...
Arınç: Hmmm...
Sırıtarak yanıma yaklaşıp oturdu. Çok az sarhoştu ama böyle fazla enerjik, fazla mutluydu sanki.
Melis: Zor.
Arınç: Zor bir soru mu oldu?
Melis: Hayır, sen zorsun, baya.
Arınç: Öyle miyim?
Melis: Gereksiz endişelendiriyorsun başkalarını. Onlar için bile olsa yaptığın, bunu göstermiyorsun. İçinde yaşıyorsun, tamam ama, böyle devam edersen sevdiklerini ya da... seni sevenleri uzaklaştırabilirsin çevrenden.
Arınç: Biliyorum.
Donuk ve derin bakışlarla bakıyordu şimdi, güneşin ışığının yumuşayan tonlarla girdiği pencereye doğru. Böyle olmasını istememiştim. Sadece sorusunu cevaplamamın onu böylesine düşünceli bir hale sokabileceği aklımdan geçmemişti.
Melis: Neyi düşünüyorsun?
Arınç: Ha?
Melis: Bana baksana?
Bakışlarını zar zor pencereden alarak bana döndü.
Arınç: Efendim.
Melis: Ne düşünüyordun?
Arınç: Söylememi istemezsin.
Melis: Aslında çok isterim.
Güldü. Balkon penceresine bir daha baktı.
Arınç: Şuradan havuza atladın mı hiç?
Nereden gelmişti bu aklına?
Melis: Hayır...
Arınç: Ben atladım.
Melis: Havuz yeterince derin mi peki? Sağlıklı bir atlayış için yani...
Arınç: Onu hesap etmeye zamanım yoktu aslında.
Gülerek bana döndü tekrar.
Arınç: Biraz ani bir karardı benim için.
Ne anlatmaya çalıştığını çözememiştim.
Melis: Arkandan kovalayan mı vardı?
Arınç: Benim değil de senin öyleydi denilebilir.
Bu ne demek olabilirdi diye bir saniye düşünüp taşındığımda hangi anlamda söylediğini anlamıştım. İçim korkuyla doldu.
Yüzüne bir tokat patlatıverdim. Ne cüretle bunu yapardı? Demek o gün duyduğum ses onun havuza atlayışıydı. Şimdi anlamıştım. Rezil olmuş hissediyordum. Hızlıca yatağın öbür ucuna geçip pikemi yüzüme kadar çektim. Utancımdan ne yapacağımı bilmiyordum.
Sağa sola sallanırken küçük çaplı utanç çığlıkları atıyordum.
Yavaşça uzanan el pikeyi üzerimden çekip indirdi. Gözlerimi kısarak baktığımda tatlı bir tebessüm yayılmıştı dudaklarına.
Arınç: Seni utandırmak istemedim. Ama odaya birden girdiğiniz gibi soyunmaya başladınız ne yapacağımı bilemedim.
Bunun üzerine daha da kızarıp tekrar pikeyi yüzüme örtmeye çalıştığımda izin vermedi. Tamamen üzerimdeydi ve fazla hareket edemiyordum.
Melis: Bırak utancımı gizleyeyim. Her şeyi öylece izledin mi yani? İnanamıyorum...
Arınç: Evet! Çok güzel kıvrılıyorsun, gerçekten içim gitti seni izlerken. Git gellerin de çok iyiydi. Ama en iyisi zıplarken...
Ağlayacaktım utançtan. Kıpkırmızı olmuştum.
Melis: Lütfen bırak.
Sesim çatlamıştı konuşurken. Gözlerim dolmuştu. Hemen geri çekildi. Yüzündeki gülümseme silinmişti.
Arınç: Melis, özür dilerim, bu kadar ileri gitmemeliydim. Lütfen üzülme. Yemin ederim ki hiçbir şey görmedim(!) Sadece uyduruyordum. Hemen arkamı döndüm, gerçekten.
Gözleri benimkilerle buluşunca sakinleşmişti biraz. Mahcup bir gülümsemeyi andıran bir tebessüm yayıldı yüzüne. Derin bir iç geçirdi ve yanıma uzandı. Tavana doğru bakıyorduk, döşemedeki benekleri saymak sadece kafa dağıtmak içindi. Aynı şeyi düşünüyorduk.