Bölüm#68

1 0 0
                                    

Tolga'nın ağzından

Sabah alarmı niyetine kafamda çalan davul beynimin içinde birisi çığlık atıyormuşcasına başımı patlatırken bir meleğin göğsümde yattığını fark edip gülümsedim. Saçlarını anlından çekerek yüzünü açtım.

Onu uyandırmak istemediğim için pozisyonumu hiç bozmadan dakikalarca bekledim. Bu sırada vakit geçirmek için cebimden yavaşça telefonumu çıkardım. Tek elimle tavana paralel tutttuğum telefonda sesi kısıp bir süre video kaydırdım.

Kafasının ağır ağır havalaya kalktığını hissedince yüzünü göğsümden kaldırıp benimkine çevirmesini bekledim. Gözlerimi kısarak gülümsedim.

Ezgi: Napıyosun Tolgi?

Tolga: Hiç, yeni uyandım ben de.

Ezgi: Biz tüm gece burada mı uyuduk?

Tolga: Evet. Her yerim ağrıyor. Ayağa kalkabilir miyim bilmiyorum. Bence biraz daha burada takılabiliriz.

Ezgi: Olmaz. Benim gidip ağrı kesici almam lazım, başım çatlıyor. Kapılar kilitli mi acaba?

Kolunu üzerime sürerek kafamı sırtımı yasladığım kapının kolunu çekmeye çalıştı.

Tolga: Ezgi, hayır hayır bekle!

Kapının açılmasıyla belden yukarımın aşağı yönlü hareket etmesi ve kafamın yere değmesi bir olmuştu.

Ezgi: Tolga! İyi misin?

Üzerimden beni geri çekmeye çalışıp kolunu elimi tutmak için uzattığında onun da üzerime çullanmasıyla birlikte saniyeler içinde ikimiz de kendimizi yerde bulmuştuk.

________________________________________________________________________________

Ezgi ilaç almak için ortak banyoya doğru giderken ben de mutfağa geçip atıştıracak bir şeyler aramaya başladım. Denizden sonra doğru dürüst bir şey yememiştim ve midem kazınıyordu.

Dolaptan biraz reçel çıkarıp tezgaha koyduktan sonra ekmek kutusundan bir dilim aldım. Çekmeceden bir kahvaltı bıçağı kaptıktan sonra kapağını açtığım reçele daldırıp ekmeğe sürdüm.

Sırtımı tezgaha dönüp birkaç ısırık aldım. Başım öyle çatlıyordu ki karşıdaki duvarda asılı olan saatin kaç olduğunu bile okuyamıyordum.

Arınç arka girişin olduğu koridordan gelerek mutfağa dalı. Avucuyla yüzünü ovuştururken yanıma yaklaştı. Yarı çıplak ve baştan aşağı ıpıslak olduğu için yürüdükçe her adımında çoraplarından akan sular peşinden iz bırakıyordu.

Arınç: Günaydın.

Elimdeki yarısı yenmiş ekmeği ıslak elleriyle alıp arkasını döndü ve hiçbir şey söylemeden ısırarak mutfaktan çıktı. Ben de kahvaltıyı beklediğim süreyi ve de günün geri kalanını geçirmeyi planladığım yatak odama çıkmak için peşinden çıkarak mutfağı terk ettim.

________________________________________________________________________________

Yukarı çıktığımda Ezgi ve Melis'i sohbet ederken gördüm.

Tolga: Nabıyonuz?

Ezgi: Konuşuyoruz.

Melis: Aaa Tolga, nasıl iyi uyuyabildiniz mi gece?

Tolga: Benim boynum tutulmuş biraz ama Ezgi hanım mışıl mışıl uyudu üstümde.

Melis: Kusura bakmayın yukarı taşıyamadık sizi.

Tolga: Arınç yardım etmemiştir kesin. Eee siz ne yaptınız, yattınız mı?

Melis: Ne yatması? Biz mi? Nereden çıkardın böyle bir şeyi? Hahahha!

Sorduğum soruda bir tuhaflık mı vardı anlayamamıştım. Farklı bir şekilde sormayı denedim.

Tolga: Bizi bıraktıktan sonra bir şeyler yaptınız mı yoksa uyudunuz mu?

Melis: Uyuduk. Ayrı yataklarda.

Ezgi: Ayrı yataklarda derken...Hahahah! Aynı yatakta niye uyuyasınız ki zaten?

Melis gülerek karşılık verdiğinde şaka yapmaya çalıştığını anlamıştım. Ben de güldüm ve daha sonra kollarımı Ezginin boynuna sararak geri geri adımlarla onu odamıza doğru çekmeye başladım.

Melis gülümseyerek yanımızdan ayrıldı.

Odadan içeri girdiğimizde kapıyı tekmeleyerek kapattı. Ardından yatağa gömüldük. Rahatsız geçen bir araba uykusunun ardından yumuşacık yatağa uzanmak çok iyi hissettirmişti.

Ezgi: Panjurları indirsene  Tolgi uyuyalım biraz.

O kadar rahatlamıştım ki ayağa kalkmak mümkün gelmiyordu kulağa. Ama Ezgi'nin rahatı için omurgamı doğrultrarak kalktığım yataktan ilerleyip italyan balkonu boydan kaplayan ofis perdesini çevirerek ışık girişini en aza indirdim. Sonra kaldığım yerden devam etmek üzere yatağa gömüldüm.

Red CrownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin