Emir'in ağzından
Masadan ayrılanların yanında Melis ve Arınç'ı otururken görünce sordum.
Emir: Arınç gelmiyor musunuz?
Arınç: Ben içmeyeceğim bu gece, arabamla geldim.
Emir: Ciddi misin? Ben taksiyle geldiniz diye düşünmüştüm. Nihayet çıkardın mı babanın jeepini garajdan?
Arınç: Evet. Bazı şeyleri unutmanın zamanı geldi artık.
Omzuna hafifçe vurarak ona destekleyen bir işaret verdim. Masadan kalkıp yaklaşık yarım saatlik bir mola süresi boyunca diğerleriyle salonun barına doğru ilerlemeye karar verdik. Barda boş sandalyelerden birine geçip oturduğumda Ferdi'yi de yanıma geçerken gördüm. Yoldaki konuşmamızı sürdürebilme umuduyla konuşmayı denemeye karar verdim.
Ezgi: Ben buzlu bir viski rica ediyorum.
Tolga: Ben de aynısından.
Barmen ikisinin de önünde birer kristal işlemeli viski bardağına küp şeklinde iki adet buz yerleştirdi. Daha sonra barın üzerindeki tezgahtan aldığı şişeyi bardaklara eşit miktarda boşalttı. Bakışları beni bulunca sadece bir bardak limonlu soda istediğimi söyledim. Araba kullanacağım için genellikle böyle gecelerde çok içemiyordum.
Ferdi: Ben iki shot tekila alabilir miyim? Üç olsun. Limonsuz.
Emir: Biraz acele etmiyor musun Ferdi, gece daha yeni başladı.
Ferdi: Bir şey olmaz.
Emir: Şu yolda bahsettiğin meseleye dönebilir miyiz.
O sırada barmenin önüne koyduğu üç küçük shot bardağına 100 lük Olmeca Blanco'dan servis ettiği tekilaları beklemeye koyuldu.
Ferdi: Konuşmasak. Sadece...içsek. Eski günlerdeki gibi.
Eline alıp kafasına diklemeye hazırlandığı içkiyi götürmeden kolundan tutarak engelledim.
Emir: Hangi eski günler, Ferdi?
Kolunu elimden kurtardı ve döndü.
Ferdi: İlk tanıştığımız günler. Sadece oyun oynayarak vakit geçirdiğimiz.Sadece oyun orkadaşı olduğumuz günler. Bundan başka bir duyguya yer vermediğim günler.
3 shot'ı da ardı ardına tekledikten sonra kafasını bara koyup kollarının üzerine gömdü. Havaya kalkan eliyle barmenden yenisini istediğini söyledi.
Ne yapacağımı bilmez bir halde önüme konduğunu bile fark etmediğim sodayı elime aldım. Anlamsızca boş gözlerle karşıdaki içki şişelerinin bulunduğu dolaba bakarak sodamı yudumladım.
Beş dakikanın ardından Ezgi, Tolga, Yavuz ve Koray'ın sohbetinin boğuk sesleri kulağıma gelirken sandalyeden inerek bardağı bara koyup lavaboya yöneldim.
İçeri girdiğimde geride bıraktığım sesler kapının kapanışıyla birlikte birer gürültüden ibaret kaldı. Lavaboya iki ellerimi yanlardan destek alacak şekilde kapandım.Kafamı kaldırıp aynada kendime baktım. Agresif bir şekilde yüzümü yıkadıktan sonra sensöre elimi uzatarak peçetenin çıkmasını bekledim. Yüzümü kuruladıktan sonra çöpe gönderdiğim peçetenin ardından bir elimle gözlerimi ovuşturup diğeriyle de çıkmak üzere olduğum lavabonun kapısına uzandım. Kapı ben daha dokunmadan açılırken kafamı kaldırdığımda Koray'ı karşımda buldum.
Koray: Pardon. Kapıyı çalmalıydım.
Emir: Ben çıkıyordum zaten, Koray.
Koray: İyi misin sen?
Emir: Evet. İzin verir misin?
Kapının önünde dururken çıkmam için kenara geçmesini beklediğim sırada kapıyı arkasından örterek içeri girdi.
Koray: İyi görünmüyorsun ama.
Emir: Denizden sonra yoruldum biraz. Herkes gibi.
Koray: Hmm. Ama nedense yorgunluktan farklı bir şey var gibi geldi bana.
Emir: Anlatabileceğim bir şey değil.
Bir an duraksadı. Neden bu dar mekanda konuşmakta ısrar ettiğini anlayamasam da konuşmasına devam etti.
Koray: Ferdi bu işte baya iyiymiş.
Emir: Nasıl yani?
Koray: Ne bileyim, oyun oynarken sanki başka biri oluyor. Risk alan, yaptığı şeyi seven, korkup kaçmayan biri gibi.
Emir: Önceden de öyleydi.
Koray: Öyleydi derken. Artık değil mi?
Emir: Bir şeyler değişti diyelim. En azından benim için.
Koray: Ayrıldınız mı yoksa?
Emir: Konuşmak istemiyorum bu konuda. Kafam zaten allak bullak.
Koray: Tartıştınız mı yani?
Emir: Evet.
Koray: Hmm.
Karşımda ayakta dikilmekte zorlanan Koray'ın bana yavaş adımlarla yaklaştığını fark ettiğimde arkamdaki duvara yaslandım.
Emir: Ben seni yalnız bırakayım istersen.
Koray: Bırakma.
Artık burnumun dibine kadar geldiğinde ellerimi omuzlarına götürüp ittirmek isterken şaşkınlık içinde beni aniden öpüşüne şahit oldum.
Çok sarhoştu ve ne yaptığının farkında bile olmadığından emindim. Ayrıca Koray'ın davranışları her zaman sorumsuzca ve sonuçlarını önemsemez bir haldeydi her zaman.
Küçüklüğümden beri ailemle Muğla'da yazları tatile geldiğimde her zaman birlikteydik.Onu uzun yıllardır tanıyordum, tıpkı Melis gibi. Ama sadece yazları birlikte olurduk ve okul zamanı iletişimi keserdik. Küçüklüğümden beri tanıdığım Koray onu bildim bileli anı yaşayan ve sadece kafasına eseni yapan bir çocuktu. Ama bu yaptığı bana pahalıya patlayacaktı.
Anında onu kendimden uzaklaştıran darbeyi yapmak üzere Koray'ı geriye ittirmek için kollarımla uzaklaştırdım. Duvara sırtını çarpıp şaşkınlıkla afalladı.
Koray: Acıdı oğlum!
Dediklerine aldırış etmede kolumu ağzıma götürüp dudaklarımı silerken bir anda donakaldım. Kapının açık olduğunu fark ettikten sonra her yer karardı birden bire. Sonra çaresizlik içinde yavaş yavaş kafamı döndürerek bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Açık kapının ardında karşımda durup bizi gören kişiye korku dolu gözlerimle yalvarırcasına bakar halde bulmuştum kendimi.
Emir: Ferdi, Allah aşkına dinle beni!
________________________________________________________________________________
Masaya geri döndüğümüzde hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Ne Ferdi'den bir ses çıkıyordu ne de ben o an onunla konuşmaya çalışacak cesareti kendimde buluyordum. Koray'ı umursamadan olay yerini terk ettiğimde arkasına bakmadan yolda yalpalayarak giden Ferdi'nin peşine düştüm ve koltuğuma geçtim.
Tüm paramı alıp yanıp kül olana kadar ateşe atmak istiyordum, bir yandan zaten ateşin ortasında cayır cayır yanıyorken.