Ezgi'nin ağzından
Sabaha karşı kendimi Tolga'yla çıplak yatarken bulduğuma sevinmiştim. Pikemi kaldırıp parmak uçlarımda hızlıca ilerledim ve yerde serili geceliğimi üzerime geçiriverdim. Lavaboya çıktığımda Ferdi'nin de alt kata indiğini görmüştüm. Önümden geçip merdivenlerden inerken selam verememiştim.
Lavaboda yüzüme su çarparken ne kadar neşeli bir sabah olduğunu her yerimde hissediyordum adeta. Ama ufak bir baş ağrım vardı, dolap kapaklarından birini açıp ağrı kesici depomdan bir kutu çıkardım ve bir tablet kırıp yuttum. Çeşmeden bir yudum su içtim ve sıcak yatağıma geri döndüm.
Tolga: Günaydın.
Ezgi: Hemen uyandın mı?
Tolga: Yokluğunu fark ettim.
Ezgi: Saat çok erken bence uyumaya devam edelim.
Tolga: Gel buraya.
Tam üzerimdeki sabahlığı tekrar çıkaracakken alt kattan gelen bir gürültüyle irkilmiştim. Tolga olduğu yerde zıpladı ve yarı açık kapıya dönüp sordu.
Tolga: Hırsız mı var?
Ezgi: Ferdi'yi gördüm az önce, bir şey kırıldı herhalde.
Tolga hala biraz kuşkulu görünüyordu. Geceliği çıkarıp yere fırlattığımda hızlıca kolumdan yatağa çekti beni.
Tolga: Ne yapıyorsun sen?
Ezgi: Gösteriş.
Tolga: Hırsız geldiğinde bizi böyle mi bulsun Ezgi?
Ezgi: Ne yapalım Tolga? Hoş geldin hırsız mı yazalım kapıya. Ev onunmuş gibi utanıyorsun geri zekalı.
Tolga: Ya silahlı bir hırsızsa ve bizi öldürüp kaçarsa, polisler haftalar sonra ses çıkmıyor diye şüphelenip ihbar eden komşuların sayesinde bizi sevişirken mi bulsunlar Ezgi?
Ezgi: Ben bunda bir sakınca görmüyorum, sanatsal bir görüntü olurmuş.
Tolga: Sanat bakış açılarımız çok farklı.
Ezgi: Bence hırsız bizi gördüğüde yeterince soyulmuş olduğumuzu anlayıp bizi soymaktan vaz geçer.
Tolga: Ne kadar temiz kalpli bir düşünce.
________________________________________________________________________________
Tolga'nın ağzından
Biraz sonra üstümüzü giyip kahvaltıya inmeye karar vermiştik. Masanın hazır olmadığını ve tezgahta kırık kupa parçaları olduğunu görünce yüzümü salona çevirdim ve koltukta oturup televizyon izleyen Ferdiyi gördüm. Ezgi dolaptan yiyecek bir şeyler bulmaya çalışıyordu kendine. Ferdi'de neşesiz bir hal olduğu gözüme çarpmıştı.
Tolga: Naber?
Ferdi: Başım ağrıyor biraz.
Tolga: Ezgi'de ağrı kesici vardır istersen yukarıdaki banyo dolabında bulabilirsin.
Ferdi: Saol.
Tolga: Dün çok sohbete katılmadın. Bir sorun mu va...
Ezgi: AH!
Sözümü bitiremeden Ezgi'nin seslenişini duydum. Tezgaha baktığımda doğrama tahtasının üzerindeki kanlı bıçak dikkatimi çekti. Ezgiye döndüğümde elini tutarak eğilmiş yerinde zıplıyordu acıdan.
Ezgi: Siktiğimin elini kestim.
Masadaki rulodan hızla peçete koparım Ezgi'nin elini kavradım. İyice bastırırken korkarak yüksek sesle sordum.
Tolga: ÇOK MU DERİN?
Bir yandan doğrama tahtasındaki bıçağın ne kadar kanlı olduğunu görünce korkum giderek arttı.
Tolga: EZGİ ÇOK MU DERİN KESTİN YAVRUM SÖYLER MİSİN O KAN NE?
Ezgi: Kemiğe kadar indi valla.
Tolga: Hastaneye gidiyoruz, al şu peçeteyi de, (biraz daha peçete koparıp eline bastımaya devam ettim).
Ezgi birden gülmeye başladığında ilk başta sinirden sanmıştım ama sonra bıçağı diğer eline alıp üstündeki kanı yaladığında iğrenerek ona baktım.
Ezgi: Tadı fena değil.
Tolga: Ezgi kan kaybından saçmalıyorsun. Dikiş attırmamız gerekecek, belli ki çok derin.
Ezgi: Sen de denesene.
Parmağındaki kanı ağzıma doğru yaklaştırıp yedirmeye çalıştığında kendimi geri çektim.
Ezgi: Lütfen ye ya bir kez tadına bak sadece, ölmezsin Tolgacım.
Tolga: Ben ölmem ama biraz daha beklersek sen öleceksin.
Ezgi: Tadına bak dedim!
Sonunda karşı gelemeyeceğimi anladım ve uzattığı kanı tattım. Biraz değişikti, genelde dudağım kanadığında ağzıma demirimsi bir tat gelirdi. Ezginin kanı ise daha çok...domates gibiydi.
Tolga: Siktir git Ezgi ya! Ketçap mıydı kan dediğin? Ne kadar korktum haberin var mı? Ömrümü kısaltıyorsun böyle yapa yapa.
Dudaklarını büzerek bana doğru yaklaşıp beni öpmeye çalıştı.
Ezgi: Oy Oy benim canım korkmuş mu oy kıyamam ben sana.
Elini bıraktım ve gözlerimi devirip musluğu açarak ellerimi yıkamaya başladım. Sakinleşince Ezgi'yle kendime fıstık ezmeli ekmek hazırlamaya başladım. Bu sırada Emir elleriyle şakaklarına masaj yaparak içeri girdi.
Emir: Kafamın içinde kilise çanı çalıyor.
Televizyonun sesine doğru bakınca koltukta oturan Ferdiyi gördü. Yanına doğru yaklaştı. Az sonra Ferdi'nin salondan çıktığını gördüm. Emir mutfağa geri döndüğünde elindeki kahve kupasıyla bana anlamadığı bir şey var gibi bakmaya başladı.
Emir: Kötü bir şey mi dedim?
Tolga: Bence hayır.
Emir: Canı sıkılmış bir şeye, belli.
Tolga: Dün gece kavga falan mı ettiniz?
Emir: Hatırlamıyorum. Aslında kahve içene kadar olan biten hiçbir şey net değil aklımda. Belki de istemeden kalbini kırmışımdır.
Ezgi: Kahvaltı hazırlamazsan ben de kırılacağım sana biraz.
Bunun üzerine Emir'le omletleri pişirmeye koyulduk. Ezgi de dolaptan zeytin-peynir çıkarıp masaya yerleştirdi. Kahvaltı hazır olmaya başlayınca Melis ve Arınç da yavaş yavaş mutfakta belirmeye başladı.
Az sonra Ecrin de mutfağa indi. Emir kendine hazırladığı tabağı onun önüne sürdü. Sonra da diğer tabakları yerleştirmeye başladı. Gözleri mutfak kapısına gidiyordu sürekli, birini bekliyor gibi bir hali vardı.
Az sonra telefonunu cebinden çıkardı ve saate baktı. Ellerini sildiği önlüğü belinden çözüp tezgaha bıraktı. Masadakilere döndü.
Emir: Ben sonra yerim, size afiyet olsun, Ferdi'ye bakmaya üst kata çıkıyorum.