Melis'in ağzından
Kahvaltıdan sonra bulaşık görevi Emir olmadığı için Arınç ve Tolga'ya kalmıştı. Ezgi Ecrin'le dışarı çıkacağını söyledi ve benim de gelmemi istedi ama nazik bir şekilde reddettim. Onun yerine dünden beri aklımda olan Arınç'la konuşma planı yapıyordum. Tabakları Tolga'ya uzatacakken geriledim.
Melis: Tolga istersen sen gidebilirsin. Kurulamayı ben yaparım, olur mu?
Tolga: Gerek yok ya hallederiz biz.
Melis: Olmaz öyle şey, geldiğimden beri doğru dürüst yardımım dokunmadı zaten, sen bırak ben devam ederim.
Tolga: Tamam.
Tolga elindeki bardağı yerine yerleştirip kurulama bezini tezgaha bıraktı ve mutfaktan çıktı. Dağınık saçlarımı bileğimdeki tokayla hızlıca bağlayıp bezi elime aldım. Arınç duruladığı tabağı bana uzatırken gülümsedi. Dün hakkında konuşacağımı biliyor olmalıydı. Öylece hiçbir şey olmamış gibi bakışmayacaktık herhalde.
Melis: Ne sırıtıyorsun?
Bunu der demez yüzündeki gülümsemeyi söndürdü ve dudaklarını büküp başka bir tabağı daha bana uzattı. Elimdekini kurulayıp yerleştirirken ben de sırıtmaya başladım.
Melis: Nasılsın?
Göz teması kurmadan bir tabak daha uzatırken cevapladı.
Arınç: İyiyim Melis'ciğim, sen?
Burnunun dibine sokularak elindeki bardağı yavaşca evyeye bıraktım. Benden hafif uzun olduğundan parmak uçlarımda birkaç santim kadar yükselerek dudaklarına yaklaştım.
Melis: Gayet iyiyim.
Gözlerime bakıp gülümsedi ve yanağıma bir öpücük bıraktı. Kollarımı boynundan aşağı sarkıttım ve kafamı omzuna gömdüm.
Sabah uyandığımdan beri annemden bir sürü mesaj alsam da babam açıklamasında boşanacaklarının bilgisini içeren elektronik bir harçlık çekinden başka bir şey göndermemişti. Kahvaltıda biraz olsun konuyu açmak istesem de kimsenin moralini bozmayı göze alamamıştım. Ama Arınç zaten biliyordu. Bu yüzden beni anlayabileceğini düşündüğüm tek kişi oydu. Emir de er ya da geç öğrenecekti çünkü ailelerimiz yakın dostlardı ama o ana kadar bir şey anlatmayacaktım. Üstelik onu da iyi görmemiştim bu sabah.
Kafamı gömdüğüm omzunda huzurla dolu birkaç dakika geçirdikten sonra kollarımdaki elleri beni kendinden ayırdı. Gözlerimi açıp baktığımda endişeli bir yüz ifadesiyle beni süzüyordu.
Arınç: İyi değilsin.
Melis: Özür dilerim. Atlatması o kadar kolay değil, belki de kolay ama atlatmak istemiyorum. Her şey eskisi gibi olsun istiyorum. Ayrıca istemiyorum da. Geleceğe odaklanmam gerek biliyorum.
Yemek masasının kenarından sandalye çekip oturdum. Dirseğimi masaya çenemi de elime dayadım ve ne dediğimi bile bilmediğimi fark ederek gözlerimi masa örtüsündeki desenlere diktim.
Arınç bulaşık eldivenlerini çıkarıp tezgaha bıraktı ve arkama geçip omuzlarıma masaj yapmaya başladı. Kaslarım stresten kasılmıştı bu yüzden masaj çok iyi gelmişti. Elleri omuzlarımdan aşağı doğru inerek belime ulaştı ve bana sarıldı.
Bu iyi geldi işte.
________________________________________________________________________________
Bulaşıkları hallettikten sonra oturup öğleden sonraya kadar film izledik. Akşam yine denize gideceğimizi öğrenince hemen kalkıp odama çıktım. Giyeceğim mayoyu seçerken okuldan arkadaşlarımla görüntülü aramaya girdik.
Az sonra alt kattan gelen kapı sesiyle Emir'lerin geldiğini anladım. Yemek için yardım etmek üzere aşağı inerken merdivenlerden hızla çıkan Ferdi ve giriş kapısını ardından yavaşça örten Emir gözüme çarptı. Hala görüntülü görüştüğüm kızlar Emir'i sorunca yanına gidip telefonu ona uzattım.
Melis: Liseden Eslem ve Arzu, seni soruyordu bak...
Eslem: Emiir! Nasılsın aşkım?
Emir: İyidir, bildiğin gibi.
Arzu: Nasıl gidiyor oralarda işler Emirciğimm?
Emir: Herkes çok iyi, keyifler yerinde. Ben kaçıyorum akşam yemeği hazırlamaya arkadaşlarıma eşlik edeceğim.
Eslem: Görüşelim yine arayı fazla açmayalım.
Ekrana sahte ama içten görünen bir gülümseme attığında bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Korktuğum şey olmuş ve annem boşandıklarını Emir'in ailesine anlatmış mıydı yoksa?
Kızlara veda edip telefonu kapattığımda salona giren Emir'i yakaladım ve konuya girdim.
Melis: Nereye gittiniz Ferdi'yle?
Emir: Basket oynadık, yenildi diye sinirlendi ondan aramız bozuldu biraz.
Melis: Hala çocukça kavgalar mı yapıyorsunuz siz?
Şakamı belli etmek için masum bir gülümsemeyle ve alaycı bir tonla sormuştum. O da benzer bir gülümsemeyle yanıtladı.
Emir: Evet.
Etrafa bakındı. Arınç'ı koltukta görüp seslendi.
Emir: Herkes nerede?
Arınç: Kızlar çıktı Tolga da odasında.
Emir: İyi tamam saat de ilerledi, yiyecek bir şeyler hazırlayacağım.
Arınç: Süpersin!
Emir: Fırında balık kulağa nasıl geliyor?
Arınç: Leziz.
Emir: O zaman kaldır götünü, gel buraya yardım et.
Arınç yerinden kalkıp mutfağa girerken önümden geçti. Gözleri onu izleyen bakışlarıma değmediğinden tuhaf hissetsem de yadırgamadan olduğum yerde bekledim. O sırada ikimize bakıp duran Emir bana döndü.
Emir: Siz? Aranız iyi değil mi? Anlaşabiliyorsunuz yani?
Melis: Aslınd...
Arınç: Evet, aramızı düzelttik. Balıklar neredeydi?
Emir: Buzdolabında. Bir şey mi diyecektin Melis?
Arınç: Artık çocuk gibi kavga etmiyoruz.
Arınç ikinci kez sözümü keserek yüzüne koyduğu gülümsemesiyle kolunu omzuma attı. Bir türlü ilişkimizden Emir'e bahsetmeme fırsat vermiyordu. Emir de sevindiğini söyleyip dikkatini başka yere verince Arınç'ın kolunun altından kurtuldum.
Melis: Neyse ben yukarı çıkıyorum, yardım lazım olursa çağırırsınız.
Arınç'tan ayrılıp üst kata çıkan merdivenleri tırmanırken ilişkimizi ne zaman diğerlerine açacağımız konusunda merakla düşünmeye başlamıştım.