Deniz serin, hava koyu renklere bürünmüş, sahil sakindi. Diğerleriyle suya girip ileride gördüğüm eski bir iskeleye kadar yüzdüm. Su ilk girince bedenimi dondursa da içeride kalmaya alışıyordum bir süre sonra. Su, hava ile orantılı bir şekilde karanlığa bürünmüştü. Kıyılardaki işlek mekanların, evlerin veya sokak lambalarının ışıkları etrafa saçılsa bile dalış yapınca göz gözü görmüyordu.
İskeleyi geçerek biraz daha ilerledim. Hava bu akşam bulutsuzdu, şehir ışıklandırmasından görülebilen çok yıldız yoktu ama gökyüzü açıktı. Çok fazla uzaklaşmadan iskeleye geri döndüm. Beton yığınına tırmanıp çıktım ve oturup dinlendim.
Diğerleri kıyıya yakın yerlerdeydi. İskeleden onları izliyordum. Ezgi beni fark edince yanıma doğru yüzmeye başladı.
Tırmanarak yanıma çıktı.
Ezgi: Atlayalım mı?
Melis: Biraz yüksek, aşağıda enkazlar olabilir.
Ezgi: Hiçbir şey olmaz ya, o kadar da yüksek değil.
Ayaklandım ve Ezgi'nin sağına geçtim.
Melis: Tamam, hadi.
Ezgi: Bir, iki, üç.
Nefesimi tutarak Ezgiyle birlikte birkaç metreden suya atladım. Suyun içinde epey derinlere inmiştim ve kolumun iskelenin kolonlarından birine sürttüğünü hissettim. Acıya rağmen hızlıca yüzeye çıkmaya çabalamıştım.
Sudan çıkıp derin bir nefes alırken Ezgi'ye döndüm.
Melis: Kolumu çarptım. Kötü sızlıyor.
Ezgi: Ne kadar kötü?
Melis: Sanırım morardı.
Ezgi: Arınç'ın yanına gidelim, gel. Seni eve götürsün.
Melis: Ben tek başıma gidebilirim, çok uzak değil zaten.
Ezgi: Durum ne bir bakalım, kıyıya kadar yüzebilir misin?
Melis: Evet.
Ezgi: Gel benimle.
________________________________________________________________________________
Kıyıya yaklaşmıştık. Sudan çıkınca bedenim esen rüzgarın etkisiyle üşümüştü. Kolumu uzatıp ezilen yere baktığımda fena bir kızarıklık olduğunu gördüm. Omuzumdan dirseğime kadar olan kısımda çizgi şeklindeydi. Acıdan yanıyordu kaslarım.
Tolga: Ooo, bir hastaneye gitmek ister misin?
Melis: Gerek var mı?
Tolga: Ben tıpçı değilim, karşıda oturan beye sor onu.
Gösterdiği yöne döndüm. Arınç geldiğimizden beri bankta oturup telefonuna bakıyordu. Benimle göz göze gelmekten kaçınıyordu. Belki de benim yüzümdendi bu, geleceğimi duyunca gelmekten vaz geçmişti, benden uzaklaşmaya çalışıyord gibiydi.
Melis: Hayır kalsın, biryerlerden nöbetçi eczane bulurum.
Kurulandıktan sonra arabaya binip üzerimden çıkardığım kıyafetlerimi dikkatlice giydim. Çıkıp bir eczane aramayı planlıyordum ama kolumun acısı katlanılamaz derecedeydi. Kapıyı açıp çıktım. Arınç karşımda duruyordu.
Arınç: Eve gidiyoruz.
Melis: Ama kolum...
Arınç: Evde sararız, morarmadan acele edelim.
Dediği gibi yapıp arabaya geri binmiştim. Şimdi ne oldu da beni umursar olmuştu? Benimle konuşması için bir kaza geçirmem mi gerekiyordu? Bu konuda ona sinirliydim çünkü sebepsizce tavır takınması beni gıcık ediyordu.