Melis'in ağzından
Sabah ağzımda leş gibi bir tat ve kafamda kazan gibi yankılanan bir ağrıyla uyanmıştım. Kendimi lavaboya götürüp dişlerimi fırçalarken alt kattan gelen güzel bir kahvaltı kokusu ciğerlerimi doldurmuştu.
Akşam olanları az buçuk hatırlıyordum ama nedenine cevap bulamadığım pek çok soru duruyordu aklımda. Üzerime bir çeki düzen vererek alt katta kahvaltı yapmaya indim.
Mutfağa girip masada kendime bir yer buldum. Emir sağımda Ferdi solumda oturuyordu. Aralarında boşluk bırakmışlardı ve moralleri bozuk duruyordu ikisinin de.
Salonda ise, koltukta yatarken bir kolu yere değen Arınç vardı. Üzerindeki pikesi yerlere uzanıyordu, hala derin derin uyuyordu.
Dünkü yağmurdan sonra havada güzelce parlayan güneşin ışıltılarını saçılıyordu etrafa. Kahvaltıda kimseden pek ses çıkmasa da ben halimden gayet memnun bir şekilde tabağımı bitirerek masadan kalkmıştım.
Melis: Gündüzleri ne yapıyorsunuz genelde?
Ezgi: Yatıp uyuyoruz.
Melis: Hmm.
Ezgi: Biraz heyecan katmak istersen odanın klimasını açabilirsin.
Melis: Ben dışarı çıkacağım sanırım. Bisikletini kullanabileceğim biri var mı?
Emir: Garajdan istediğin bir tanesini seçebilirsin, sormana gerek yok.
Melis: Teşekkürler, afiyet olsun.
________________________________________________________________________________
Odama çıkıp üzerime rahat bir şeyler giydim ve alt kata inerek evden dışarı çıktım. Yan taraftaki açık olan garaj kapısından içeri girerek bisikletlere göz gezdirdim.
Fosforlu turuncu renkteki, boyuma uygun olan bir bisikleti yerinden çıkarıp garajdan çıktım. Evin açık olan penceresinden Emir'e teşekkür edip garajı kapatabileceğini söyledim ve yola inerek bisikleti sürmeye başladım.
Sıcak havada süratli bir şekilde ilerlerken yüzüme vuran rüzgar beni ferahlatıyordu. Üzerime giydiğim tek parça kolsuz askısız straplez bir crop ve altımdaki bisikletçi şortuyla rüzgarı bedenimin her yerinde hissedebiliyordum. Saçlarımı arkaya salmıştım.
Şehirde gezinirken kalabalık sokaklarda yürüyerek bisikleti gidonlarından ittiriyordum. Daha ormanlık kesimlere girdikçe yol tek şeritli dar bir alana dönüşüyordu.
Güneş tepeden yavaş yavaş inmeye başlamıştı. Ben de denizi uzaktan görebilen, ağaçlık bir alandaki yolun kenarında, bisikleti dayadığım ağacın yanında oturmuş dinleniyordum. Telefonumu çıkarıp mesajlarımı kontrol ediyordum.
Güneşin batmasına bir saat kadar kalmıştı ve ben tüm gün şehirde, bisikletle gezmiştim. Son durağımda mola verdikten sonra eve geri dönecektim.
Dinlendikten sonra bisiklete atladığım gibi otoyolda arabaların geçmediği şeritlerde ilerledim ve şehir içine kadar sürdüm. Caddedeki insanların arasından geçerek yazlıkların olduğu daha tenha sokaklara girdim.
Bisikleti elimle getiriyordum eve yaklaştığım için, üstelik yorulmuştum.
Evi birkaç metre ileride görüp seçtiğimde soluğum biraz daha düzene girmişti.
Aniden arkamdan yaklaşıp kollarımı kavrayan ve ağzımı kapatan ellerin boğucu baskısına maruz kaldım. Çok korkmuştum ve korkum sarsıntılı bir şekilde yerimden ayrılmaya zorlandıkça giderek artmıştı.
Tanımadığım birkaç adam beni kapısı açık bekleyen bir otomobile bindirip kapımı örterek ellerimi birbirine sıkıca bağlamıştı. Çığlıklarımı susturmak için ağzımı kapatan el canımı acıtıyordu. Neye uğradığımdan haberim yoktu ve araç hareket ederek beni evden uzaklaştırdı.