Arınç'ın ağzından
Deniz her zamanki gibi az dalgalı ve hava açıktı. Gökyüzü laciverte bürünmüş, güneş yeni batmıştı. Diğerlerinin suya girmelerini izledim ama kendimi iyi hissetmiyordum ve bakta oturmayı tercih ettim.
Beni bu kadar sarsan şeyin gerçekten de alakasızca hayatıma giren bir kız olması beni çileden çıkartıyordu. Üstelik kızın da ayrı bir ilişkisi vardı ve bu daha da karıştırıyordu kafamı.
Telefonumu çıkardım ve twitterda dolanmaya başladım.
Kızlar ilerideki yıkık iskeleye tırmanıp suya atlamıştı. Bu aslında teklikeli sayılırdı çünkü enkaz her zaman diplerde var olmaya devam ederdi, yani aşağıda bir yerlere çarpabilirlerdi.
Bu kez Netflix'e girip, Lupin'e devam ettim.
Az sonra Melis plajda gezinmeye başladı. Onunla göz teması kurmaktan kaçınıyordum bu yüzden gerçekten onunla ilgili hiçbir şeyi umursamıyor gibi görünmeye çalışıyordum.
Yerden bir havlu alıp kurulandı ve arabaya geçti. Tolga yanıma yaklaştı.
Tolga: Kolunu çarpmış.
Arınç: Çok üzüldüm(!)
Tolga: Yapma Arınç, küçük bir şey de değil, gidip bir baksan olmaz mı?
Arınç: Biryerlerden eczane bulup sardırabilir.
Tolga: Ne zamandır bu kadar yardım seversin sen?
Of.
Kalkıp arabaya yürüdüm. Açılan kapının önünde durdum ve onu eve götüreceğimi söyledim. Bu arada da kolunun halini görüp kendime epey sinirlenmiştim. Dirseğinden omuzuna kadar ilerleyen bir kızarıklığın morarmasını engellemek gerekirdi.
Arınç: Eve gidiyoruz.
Melis: Ama kolum...
Arınç: Evde sararız, morarmadan acele edelim.
Arabaya bindim ve aceleyle parktan çıktım. Yol üzerindeki bir marketin önünde durdum. İçeri girdim ve alkollü içecek reyonundan bir teneke bira alıp çıktım. Arabaya geri döndüm ve arka kapıyı açarak kutuyu ona uzattım.
Bana anlamaz gözlerle bakıyordu.
Melis: İçmek istediğimi sanmıyorum, beni eve götürmen gerekmiyor muydu senin?
Göz devirip kolunu tutan diğer elini kavrayıp birayı eline verdim ve kolunun üzerine baskılayacak şekilde tutması için ayarladım.
Arınç: Bunu sürekli tut tamam mı? Yoksa kolun mosmor olacak.
Cevap beklemeden kapısını örttüm ve kendi kapımı açıp bindikten sonra eve doğru yol aldım.
Evin önünde durdum. Kapıyı ona açtım ve içeri girdik. Karanlık girişten mutfağa girdim ve dolabı açıp kapak raflarından tentürdiyot kaptım. Ecza dolabından gerekli bir iki parça şey daha seçip Melis'in yanına geldim.Arınç: Otur şöyle. Kolunu uzat bana.
Kızarıklık henüz morarmamıştı. Denizden enfeksiyon kapmış olma riskine karşı tentürdiyotla kolunu sildim ve sardım.
Arınç: Şunu ver bana.
Elindeki birayı aldım ve buzdolabından yenisini çıkarıp ona uzattım.
Arınç: Sürekli koluna tutmalısın bunu tamam mı? Çekme!
Melis: Ama...
Arınç: Damarların daralması ve şişmemesi için.
Melis: Çok soğuk.
Arınç: Öyle olmalı. Biraz bastır. Ver ben yapayım.
Kutuyu elinden aldım ve koluna yapıştırıp bastırdım.
Melis: AH!
Arınç: İyi misin?
Melis: Acıtıyorsun.
Kendime gelmeliydim. Aklımdan ne geçiyordu ki? Ona olan öfkemi böyle mi çıkarmayı amaçlamıştım? Kutuyu ona verdim ve salona geçip oturdum.
Yavaş adımlarla içeri girdi. Bana doğru yaklaştı. Yanıma geçip oturdu.
Melis: Senin hatan değildi.
Arınç: Tamamen benim hatamdı.
Melis: Unut gitsin.
Arınç: Üzgünüm.
Melis: Ben de.
Arınç: Neden?
Melis: Ne olduğunu bilmesem de, seni kıracak bir şey yaptığımdan haberim var. Bunu düzeltmek için ne yaptığımı bilmem gerkiyor. Eğer bana bir şans verebilirsen daha iyi bir arkadaşlık kurmak istiyorum.
Durdum. Olmak istediğim konum bu muydu emin değildim.
Arınç: Bir şey yaptığın yok, benim sadece çözülmesi gereken sorunlarım var.
Melis: Birlikte çözmek ister misin?
Arınç: Bundan emin misin?
Melis: Evet, sana...yardım etmek istiyorum.
Üzerimdeki ağırlığın yavaş yavaş azalmaya başladığını hissediyordum. Beni gerçekten düşünüyor gibi görünmüştü bir an için.
Telefonu titremişti yine. Önümdeki sehpada duran telefonun ekranında Levent yazdığını görmek benim için her şeyi eski haline getirmişti bile.
Arınç: Boş ver ya! İyi geceler sana.
Salondan çıkıp giriş kapısına yöneldim.
Kapıdan çıktım ve gelirken uğradığım markete girip dolaptan 70lik bir şişe vodka alıp kasada ödedim.