Bölüm 8

50 2 7
                                    

   "Daha önce hiç bu renkte bir çiçek görmemiştim, ayrıca ölü topraklarda nasıl hayatta kalabilmiş bu çiçek?"

   Şaşkın bir şekilde önümde dik ve renkli bir şekilde duran çiçeği izliyordum. Onu görür görmez hareket etme yeteneğimi kaybetmiştim sanki, altındaki toprağın neredeyse simsiyah kumdan başka bir şey olmamasına rağmen nasıl hâlâ yaşayabiliyordu bu çiçek? Yıllar önce onu gördüğümde etrafındaki topraklar da ölü müydü yoksa daha yeni mi ölmeye başlamıştı?

   "Belki de toprağın bütün enerjisini alıyordur, kopartalım gitsin!" Yaşlı bir adamın öfkeyle çiçeğe yaklaştığını görünce kendimi onun kolunu tutmaktan alı koyamadım. Diğerlerinin de bunu görmesi gerekiyordu. Adamın kolunu tutmamla beraber herkesin bakışlarının bana döndüğünü hissedebiliyordum. Herkesin yanında Luca da bana ne yaptığımı sorarmışçasına bakıyordu.

   "Kusurumuza bakmayın!" Luca adamın kolunu benim elimden kurtarıp beni birkaç adım uzağa çekti ve derin bir nefes aldı. "Lia ne yaptığını sorabilir miyim?" Bu sorusu üzerine öfkeyle ona döndüm.

   "Çiçeği öylece koparmalarına izin mi vereceksin? Bu çiçek..." Çiçeğin başındaki insanlara birkaç saniye baktıktan sonra derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirip sakin bir şekilde Luca'ya geri döndüm. "Bu çiçeği daha önce gördüm. Lorin'le beraber gördük... Nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama Lorin'le ilk tanıştığımda her yerde bu çiçekten vardı!" Bu yarım yamalak açıklamam üzerine birkaç saniye çiçeğe baktı ve bana geri döndü.

   "Ee, yani?"

   "Yani... Çiçeği öylece kopartmalarına izin veremem tamam mı?"

   "Tamam da eğer o kadar fazla varsa koparmalarına neden izin vermiyorsun?" Bu sorusu üzerine birkaç saniye duraksadım.

   "Soruma soruyla cevap vermesene! Veremem işte, içim gidiyor."

   "Giden şeyin kafan olmadığına şükretmelisin bence. O adamın kafasına yıldırım düşürsem bile bizi kalkıp dövebilecek cüssede... Gerçekten de yerini bilmiyorsun değil mi?" Bu dedikleri aslında beni yeterince tatmin etmişti ama yine de o çiçeği koparmalarını istemiyordum. "Çiçeği nerede görmüştünüz?"

   Elimi çeneme koyup birkaç saniye düşündüm. "Okul'un etrafında." Bana dönüp ciddi misin ya bakışı attığında omzumu silktim. "Beş yaşında falandım hatırlamıyorum ne tarafa gittiğimi! Çiçeği hatırladığım için sevinmelisin." Bu savunmam üzerine anladığını belirtircesine başını salladı.

   "Belki de Okul bu taraftadır. Hiçbirinizde pusula yok mu gerçekten?"

   "Okul'un içindeyken pusulaya ihtiyacımız yoktu. Güneş'in doğduğu yer doğu, battığı yer batı ondan hesaplayamaz mısın?"

   "Tamam da çiçeklerin yerini ben bilmiyorum ki sen biliyorsun."

   "Yerini bilmiyorum varlığından haberdarım o kadar." Benden herhangi bir şey öğrenemeyeceğini anlamış olacak ki derin bir iç çekti ve çiçeğin etrafındaki insanları izlemeye başladı. Ben de aynı şekilde kalabalığa döndüm.

   Çiçeği kopartmak isteyen adamı tutan birkaç kadın vardı. Böyle bir çiçeği öylece kopartmanın uygun olmayacağını söylüyorlardı. Ama karşılarındaki adam pek de bu durumdan mutlu gibi durmuyordu. Kadınlar önce üstlerine bu durumu bildirmelerini söylüyordu. Üstleri kim oluyordu ki? Bu bölgenin bir yöneticisi olduğunu sanmıyordum.

   Onlar tartışmaya devam ederken göz ucuyla etrafa baktım. Belki de o çiçekten başka vardı etrafta diye bakmıştım ama sanırım ormanın içine girmeden bu soruma kesin bir cevap asla alamayacaktım ama ormanın içine girmek de fazla tehlikeliydi, sonuçta peşimde ben dahil hepimizi öldürmek isteyen bir psikopat vardı.

QunilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin