Odamdan gelen tıkırtılarla ve kapı açılma sesleriyle yavaş yavaş gözlerimi açmıştım. Saat kaçtı ki? Telefonuma uzanıp saate baktığımda saatin dördü yeni geçtiğini fark ettim. Hava düne göre daha serindi ve güneş yavaş yavaş doğuyordu. Gökyüzü turuncu ve kırmızı renklerine bürünmüştü. Ayağa kalktım ve balkonuma doğru yürüdüm. Manzara seyretmeye bayılırdım ve gün doğumunun bende çok ayrı bir yeri vardı.
Balkon kapısını açmadan dışarıya bakarken odamdan balkona çıkan kapının yanında biri olduğunu fark ettim. Sadece sırtını görebiliyordum o yüzden kim olduğunu çıkartamadım, sadece bir erkek olduğunu anlamıştım. Koltuğa doğru baktığımda herkesin uyuduğunu ancak Demon'un diğerlerinin yanında olmadığını fark ettim. Odamdakinin Demon olması çok büyük ihtimaldi o yüzden odama doğru yürümeye başladım.
Odamın kapısını açtığımda Demon yer yatağımda oturuyor ve telefonuyla uğraşıyordu. Yanına doğru yaklaşıp elimi omzuna koydum ve elimden geldiğince kısık sesle "Demon?" diye seslendim.
Ona seslenmemle çığlık atması bir oldu, Demon çığlık atınca ben de korkup gece izlediğimiz korku filminin etkisinden olacak ki, çığlığı bastım ve kendimi eriye doğru attım. Saat sabahın dört buçuğuydu ve biz çığlık çığlığaydık.
Benim çığlık atmamdan sonra birden arkasını döndü ve beni görünce sanki rahatlamış gibi görünüyordu. Derin bir oh çektikten sonra arkamda kalan kapıya doğru baktı, koşma sesleri gelmişti bir anlığına.
Arkamı dönüp baktığımda Hera dışında herkesin kapıda durduğunu ve yarı uykulu bir şekilde bize baktığını gördüm. Sabahın köründe bağırdığımız için gelmeleri doğaldı.
Ben kimden dayak yiyeceğimizi düşünürken Casia'nın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim.
"Demon? Lia? İyi misiniz ve neden sabahın köründe bağırıyorsunuz? Ayrıca elindeki not ne Demon, aşk mektubu falan mı, Lia'ya ilanı aşk mı ediyordun evlilik teklifi falan mı ettin kıza da bu kadar şok geçirdi?" Casia'nın Demon'un elindeki nottan bahsetmesiyle Demon'un eline baktım ve elinde gerçekten de bir not olduğunu fark ettim ama üzerindeki yazı Demon'un yazamayacağı kadar düzgün görünüyordu.
Demon kahvaltıdan sonra anlatacağını söyledi ve kendi adına da benim adıma da özür diledi. Ben oturduğum, daha doğrusu düştüğüm yerden kalktıktan sonra yüzümü yıkamak için lavaboya doğru ilerledim ama lavabonun dolu olduğunu görünce mutfakta yıkamaya karar verdim. Tahminimce Hera vardı lavaboda.
Buz gibi suyla yüzümü yıkadıktan sonra diğerlerinin hâlâ odamda olduğunu fark edince odama gitmeye ve ne yaptıklarına bakmaya karar verdim, zaten insanların evimde olmasından nefret ediyordum üstüne bir de odamı karıştırıyorlardı. Gerçi karıştıran tek bir kişi vardı ama diğerleri yapmamasını söylemeyerek karıştırmış kadar olmuşlardı.
Odama girdiğimde Demon'un Felix'e yalvardığını; Vita'nın ve Luca'nın komedi filmi izliyormuş gibi kahkaha atarak onları izlediğini gördüm. Çok yakında evlerinden ayrılacaklardı ama buna rağmen çok neşelilerdi ve itiraf ediyorum bazen onları kıskanıyordum. Dünya umurlarında değildi. "Acaba ben de element sahibi olsaydım böyle olur muydum?"
"Hayır olmazdın." Ne? Hera kafamdan geçirdiğim bir şeyi nasıl duymayı becerebildiğini anlamaya çalışırken sesli düşündüğümü fark ettim. En başından beri mi dışımdan konuşuyordum yoksa sadece son cümleyi mi dışımdan söylemiştim acaba... Ben bir salağım.
"Hiç korkmuyorlar baksana. Belki de birkaç gün sonra kurşuna dizileceğiz ama onlar hâlâ mutlular. İtiraf edeyim ben de kıskanıyorum onları." Evet her şeyi dışımdan söylemişim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...