20 Ocak
"Demon. Okuldan aradılar okula gitmiyormuşsun." Babamın kapıya dikildiğini görünce derin bir nefes aldım ve ona döndüm.
"Evet, bir sorun mu var?" Bu ters cevabımı beklemiyormuş olacaktı ki boğazını temizledi ve başını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır. Sadece söylemek istemiştim." dedi ve arkasını döndü. Birkaç saniye durduktan sonra tekrardan bana döndü. "Bunu bu hafta beşinci soruşum biliyorum ama..." Cümlesini tamamlamasına izin vermeden elimi havaya kaldırıp susmasını işaret ettim.
"Sana bunun cevabını çoktan verdim, hem de dört kere." Bu cevabım üzerine derin bir iç çekti ve elinden şişesini bırakma zahmetine bile girmeden sandalyeme oturdu. Bu sırada ben yatağımda telefonumda Silva ve Lexy'yle mesajlaşmakla meşguldüm.
Telefonumun ekranını kilitleyip yastığımın üstüne bıraktım ve oturur pozisyona geçtim. Bu sırada babam çoktan şişesinden birkaç yudum daha almıştı. "Duş almanı öneririm." diyerek tamamen ona döndüğümde tekrardan derin bir iç çekti.
"Demon bak, bu sana yapacağım son açıklama olacak o yüzden lütfen beni dikkatlice dinle." Bu dediği üzerine ondan kurtuluşum olmadığını anladım ve en azından şu anda evinde kalmama izin verdiği için onu dinliyormuş gibi yapmanın bana bir şey kaybettirmeyeceğini düşünerek dikkatimi ona yönelttim.
Onu dinlemeye başladığımı fark etmiş olacak ki yüzünde bir saniyeliğine silik bir gülümseme oluştu ama oluştuğu an da kayboldu zaten.
"Annen abini ve ablanı çok seviyordu, onlar bizim ilk göz ağrımızdı. Çok başarılılardı, onları birden böyle bir günde kaybetmenin hüznünü ve öfkesini anlayamazsın. Annen onlara çok fazla değer veriyordu, onlar gittiğinde sahip olduğu her şey gitmiş gibi hissetti. Dünya'ya getirdiği ve yıllarca baktığı iki tane çocuğunu saniyeler içerisinde kaybetmenin ne kadar acı verici olduğunu düşünebiliyor musun?" Dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Birkaç saniye duraksadı ve devam etti. "Beni ve seni bırakıp gitmesi tabii ki de kesinlikle takdir ettiğim bir şey değil. Senin adını şeytan koyması da aynı şekilde. Ama yine de bunlar anlık öfkeyle yapılan davranışlardı. Sen onun oğlusun, eminim eğer onunla konuşmayı denersen reddedilmezsin." Dikkatimi çekmeyi başardığı gibi beni sinirlendirmeyi de başarmıştı.
Gün geçtikçe buradaki Demon'a daha fazla benziyormuş gibi hissediyordum. Karşımdaki kişinin babam olduğunu kesinlikle biliyor ve kabul ediyordum artık, halbuki ilk geldiğimde asla ama asla kabul etmiyordum. İstesem de baba figürü oturtamıyordum kafamda. Buraya uyum sağlamaya başlamıştım.
Buraya uyum sağlamaya başlamam gerektiğini de birkaç hafta önce Lia'nın beni aramasıyla anlamıştım. Telefonda Lia'nın ismini ilk gördüğümde her ne kadar heyecanlansam da sonradan aslında Lia olarak bahsedilen Lia'nın benim tanıdığım Lia olmadığını fark etmek bana çok büyük bir ders olmuştu.
Evet, o gün beni arayan aslında bizim lakabımızla Çakma Lia'ydı. Ama bir anlığına da olsa arayan kişinin Lia olduğuna inanmak bile beni çok sevindirmişti.
Günlerce beklememize rağmen hâlâ gelmemişlerdi, belki de gelememişlerdi bilmiyordum. Janus'u o günden sonra bir daha görmemiştik, ondan herhangi bir haber de almamıştık. Bu ister istemez korkmama ve gerilmeme sebep oluyordu. Ya diğerlerine bir şey yaptıysa, diye düşünmeden edemiyordum. Bu ihtimalin aslında ne kadar yüksek olduğunu hem ben hem de Lexy farkındaydık.
"Bu konuya cevabım daha önce de aynıydı, herhangi bir şey değişmedi. Onunla herhangi bir şekilde konuşmak istemiyorum." Çünkü onunla konuşmam demek diğerleri geldiğinde odağımı asla amacımıza toplayamamam demekti. Onunla barışırsam onu özleyecektim, onunla aramız daha da kötü olursa da ona kustuğum nefret yüzünden asla odaklanamayacaktım. Varlığını düşünmek bile her şeyi daha kötü yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasíaAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...