4 saat sonra
"Of daha gelmedik mi?" Yok geldik ama sıkıntıdan devam ediyoruz.
"Ben bu yönden gelmediğim için bir şey diyemiyorum ama bence doğru yerdeyiz." Karşı çıkmak isterdim amma velakin yolu en az bilenlerden biriyim hatta en az bilen benim çünkü bilmiyorum. Daha önce hiç sınırları geçmeyi düşünmedim veya bize sınır denen ve yaklaşık iki saat önce geçmiş olduğumuz küçük duvarlara yaklaşmadım bile. Oturdum oturduğum yerde.
Hera ve ben dışında hiç kimse yorulmadığı için mola vermiyorduk, element sahibi olmak için girilen sınavları kazanamamamın bir sebebi vardı. Hemen yorulmak. Yürümeye veya koşmaya asla gelemezdim. Aslında yeterince hızlı koşardım ama hemen pilim biterdi.
Hera daha fazla dayanamayıp yere oturunca Demon'dan nerede olduğumuza bakmasını istedim. Aslında hep Ateşi istemiştim ama Demon'u uçarken gördükten sonra fikrim değişmeye başlamıştı. Uçmak ve bir şeyleri uçurmak...
Demon aşağı indikten sonra okulu veya herhangi bir binayı göremediğini ve şimdilik mola verebileceğimizi söyledi. Zaten saat gece yarısıydı ve artık çadırlarımızı yapmamız gerekiyor gibiydi, bunu düşünen tek akıllı ben olmadığım için sesimi çıkarmaya gerek duymadım çünkü Hera oturur oturmaz Vita çadırlardan birini kurmak için çivileri yere sabitlemeye başlamıştı bile.
Casia ve Luca da çadırlarını çıkarttıklarında çadır kuranlardan birine yardım etmem gerektiğini düşünüyordum ama ne yazık ki çadır kurmayı azıcık bile bilmiyordum hatta çivi gerektiğini bile yeni öğrenmiştim. İşe yaramak için etrafa bakıyordum ta ki Vita bana seslenene kadar.
"Lia, çadır kurmayacak gibi duruyorsun, kurmayacaksan bir etrafa bakabilir misin lütfen?" Rahatlamıştım çünkü herkes bir işle uğraşırken etrafta put gibi dikilmek... Düşüncesi bile korkunçtu. Vita'ya olumlu bir şekilde kafamı sallayarak çantamı bıraktım ve elimdeki feneri açtıktan sonra yürümeye başladım.
Etraf karanlıktı, olması gerektiği gibi. Saat gece on ikiyi geçmişti ve etrafta ay ışığı ve bizimkilerin ışığından başka ışık yoktu. Korku filminde gibiydim, zaten gelmeden önce Casia birinin bizi izlediğini söylemişti ve yolda karşımıza sürekli çalıların arasından fırlayan hayvanlar, örneğin tilki ve tavşan, çıkmıştı; şu an da bir şey fırlasa korkmayacaktım yani. Tamam yalana gerek yok korkardım ama yine de ne çıkabilirdi ki en fazla...
Fenerimle etrafa bakmaya devam ederken ağacın yanında birini görür gibi oldum. Buraya gelmeden önce bir korku filmi izlemek çok büyük bir hataydı çünkü en büyük korkum ormanlardı, özellikle de karanlık olanları. Baykuş sesleri arttıkça daha da etraf korkutucu olmaya başlıyordu ama en azından çadır kurmaya çalışırken çiviyi veya çadırın malzemelerinden birini bir yerime çakıp kan kaybından ölmekten iyidir.
Birini gördüğümü sandığım ağaca doğru fenerimi tuttuğumda küçük bir çocuk gördüm. Simsiyah saçlı ve bomboş bakan siyah gözlü bir çocuktu. muhtemelen beş yaşlarındaydı. Yanında da sapsarı saçları olan bir kız çocuğu vardı. Yanındaki çocuğun aksine çok mutluydu ve gülümsüyordu. Küçük kız, erkeğin elindeki kitabı okumaya çalışıyor, erkek çocuk da okumamasını sağlamak için elinden geleni yapıyor gibiydi. Çok mutlu görünüyorlardı.
Gözlerimi ovuşturunca iki çocuk da yok oldu. Muhtemelen korku filminden ve etraftaki atmosferden etkilenmiştim o yüzden çok önemsemedim. Etrafta hiç bir şeyin olmadığını görünce geri dönmek için arkamı döndüm. Arkamı döndüğümde tam arkamdan gelen dal kırılma sesine benzer bir ses duydum ama duymamış gibi yapıp diğerlerinin yanına doğru yürüdüm. Burada kalp krizinden gebereceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...