2766
Hava daha önce hiç olmadığı kadar net gözüküyordu. Gecenin karanlığında etrafı aydınlatacak kadar parıldayan ışıklar ve etraflarındaki toz bulutları adeta dans ediyordu yanıp sönerek.
Ay yarısını gölgeler ardında bırakmış, diğer bir yarısını ise Güneş'ten aldığı destek sayesinde yarınlar yokmuşçasına parlatıyordu. Sanki birilerine parlayabildiğini kanıtlamaya çalışırcasına parlıyordu hem de ama Güneş olmadan asla parlayamayacağını da herkes biliyordu. Belki de yüzyıllar sonra bu kadar güzel parlayamayacaktı, yıllar sonra parlamasını hiç kimse izlemeyecekti. Yıllar sonra...
Birden bir çığlık koptu karanlığın ardından. Ay her ne kadar parlarsa parlasın, asla Güneş kadar aydınlatamazdı burayı. Güneş de şu anda Dünya'nın öbür tarafını aydınlatıyor, oradaki insanlara sıcaklık ve neşe veriyordu.
Ansızın gök gürledi. Havada herhangi bir bulut gözükmüyordu şu ana kadar. Şu anda Havanın Ruhu uyanıktı ve her şeyi farkındaydı ama Işığın ve Gölgenin bir ruhu olmadıkça onlara güç veremezdi kimse. İkiz Ruhlar da yüzyıllar öncesinde yok edilmişti, onları kurtaracak kimse yoktu. Tek başlarına savaşmak zorundalardı Ateş, Su, Toprak ve Havanın aksine.
Kız koştu, koştu ve koştu. Havanın şu anda ona yardımcı olmaya çalıştığını biliyordu ama olamayacağının da bilincindeydi. Gece Işık güçsüzdü, güçlü olan Gölgeydi.
Elementlerini verme zamanları gelmişti bütün arkadaşların. Yeni sahipler şu anda çoktan altı yaşını geçmişti, yedi yaşına girenler bile vardı aralarında ve bu demek oluyordu ki zamanları azdı. Işığın yeni sahibiyle konuşmuştu, çok tatlı bir çocuktu. Gölgenin sahibinin aksine neşe doluydu ve etrafındakileri her zaman güldürmeye çalışıyordu. Tıpkı şu anki sahiplerine benziyorlardı. Belki de bu elementlerin sahibi olarak doğmak bunu gerektiriyordu.
En güçlü iki elementten biri olan Işık Gölgeden ayrılmaması gereken bir elementti. İkisi birbirini tamamlardı. Gece olduğunda Işık güçsüz düşer ve bütün gücünü Gölgeye verirdi; gündüz olduğunda ise bu durumun tam tersi yaşanırdı. Şu anda geceydi ve Işık bütün gücünü Gölgeye, ikizine bırakmıştı fakat şu anda birlikte değillerdi. Yakın bir zamanda bilinçlerini kaybedip bitkisel hayata girecekleri için ailelerini ziyarete gitmişlerdi ama evlerine geldiklerinde ailelerinin cansız bedenleriyle karşılaşmışlardı. İkizi şu anda güçlü olsa da elementini kullanmaya fırsat kalmadan birden fazla yerinden vurulmuştu. Kendisine söylediği son şey "Gölgeyi yenebilecek tek element Işık, kaçmalısın." olmuştu. İkizini bırakmak her ne kadar zor olsa da bunu yapmak zorunda kalmıştı. Herkesin iyiliği için gerekliydi bu.
Kız karnında hissettiği acıyla yavaşladı ama durmadı, kadim ruhlar bile onu seçmişken onları, insanlığı, ikizini ve ailesini yüz üstü bırakamazdı.
Karnında hissettiği acının büyümesiyle birlikte saniyeler içerisinde kendini yerde buldu. Elini karnına götürdüğünde zaten bilmesine rağmen eline gelen kırmızı sıvıyı gördüğü an dudaklarından bir çığlık koptu. Bu şekilde bitemezdi, o seçilmişti. Onun yüzünden her şey bitemezdi.
Önünde siyah bir arabanın durduğunu görünce yerden destek alarak kalkmaya çalıştı ama başarısız oldu. Saniyeler öncesinde tarif edemeyeceği kadar büyük bir acı hissetmesine rağmen şu anda ne bacaklarını ne de ellerini hissediyordu.
Arabadan yüzünde maske olan, çok da yaşlı durmayan birisi indi. Siluetinden anladığı kadarıyla erkekti. Bunun hayra alamet olmadığını biliyordu ama bu konuda yapabilecek bir şeyi yoktu.
Adam kızın önüne geldiğinde gülümsedi. Arkasından küçük bir oğlanı çekiştirerek getirdiklerini gördüğünde kız korkuyla etrafında yardım edebilecek biri olup olmadığına baktı ama burada tamamen yalnızdı.
Çocuğu kızın karşısında, adamın yanında diz çökmeye zorladıklarında onları izlemekten başka bir şey yapamıyordu. Birkaç kişinin onu kollarından tutup oturur pozisyona getirmesiyle kız anladı, artık her şey için çok geçti.
Şu anda en mantıklı seçenek neydi, emin olamıyordu. Elementini vermemesi durumunda onunla birlikte sönüp gidecek, beraberinde bütün arkadaşlarının ani ölümüne ve Dünya'nın sonunun gelmesine sebep olacaktı.
Karşısında ona sulu gözlerle bakan oğlana baktı. Elementini ona teslim etmekten başka bir çaresi yoktu. Elementimi aldıktan sonra kurtulabilir, diye düşündü.
Yanlarındaki adam ayağa kalkıp aralarındaki mesafeyi açtı. Elementini sonraki nesle emanet ederken yanlarında olunmaması gerektiğini biliyordu.
Kızın kollarını serbest bıraktıklarında kız derin bir nefes aldı. Dakikalar sonra hayata veda edeceğini biliyordu bu sebeple bunu hızlı bitirmesi gerekiyordu. Son kez alırmışçasına derin bir nefes daha aldı.
Bir eliyle karşısında ağlayarak oturan çocuğun elini tuttu. Diğer eliyle de yüzünü avcunun içine aldı ve gözlerini sildi. Zar zor aldığı nefeslerin arasında "Bizi kurtaracaksın, sana güveniyorum." dedi. Saniseler içerisinde sadece ikisini içine alacak bir kalkan oluştu, sanki başka bir evrene geçmişler gibiydi. Vücutlarını hissetmiyorlardı, ruhları bedenlerini terk etmiş gibiydi. Bir element sahibi bu hissi hayatında sadece iki kere hissedebilirdi. Birincisi elementini alırken; ikincisi ise ona hayatıyla birlikte veda ederken.
Çocuk korkuyla etrafına baktı. Daha önce hiç hissetmediği bir duygu hissetti, çok hafif hissettiren ruhuna bir ağırlık çökmüştü fakat bu onu yormak ve üzmek yerine mutlu ediyor, kalbinin hızlı çarpmasını sağlıyordu. Etrafına baktı, herkes yok olmuştu, sanki boşlukta süzülüyorlarmış gibi hissettiriyordu.
"Korkuyorum." Kız gözlerini kaçırmak istese de şu anda ona yardım edebilecek tek kişiydi, onu öylece bırakamayacağını biliyordu.
"Işıktan korkmanı gerektirecek bir neden yok." Kısık bir sesle gözlerinin içine bakarak cesaret verircesine konuştu. Gölgeyi yenebilecek tek element Işıktı ve şu anda o da düşmanın eline geçiyordu. Birlikte kurtulmaları gerekiyordu ve bu çocuk bunu yapabilecek güce sahipti. "Sana güveniyorum."
Kız son kez nefes aldı. Etraflarındaki büyüleyici kalkan kalktı, geri dönmüşlerdi.
Çocuk dehşetle etrafına baktı. Onda şu anda normal olmayan bir şey vardı, bunu hissediyordu. Daha önce sahip olmadığı bir şeye sahipti, elementine kavuşmuştu ama hiç olmaması gereken bir şekilde.
Önünde cansız bir şekilde yerde yatan kıza baktı. Gözleri kapalıydı ve ıslanan saçları yüzünü kapatıyordu. Yağmur yağmaya başlamıştı ve her saniye daha da şiddetleniyordu. Gök gürlüyor, doğa kendisine ait olanı geri istiyordu.
Adamlardan biri kızın cesedini umursamadan çocuğu kolundan çekiştirerek arabaya bindirdi ve hızlıca oradan uzaklaştılar. Eski Işık kullanıcısının ıslanan vücudu karanlıkla baş başa kalmıştı. Sonsuza kadar baş başa kalacağı karanlığa doğum gününde girmek zorunda kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasyAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...