Bölüm 29

120 14 8
                                    

   "Geriye sadece biz kaldık!"

   Geriye sadece onlar mı kalmıştı? Sesin sahibi çok tanıdık geliyordu ama bir o kadar da yabancıydı. Daha önce konuşmuş olmalıydım onunla.

   Daha fazla dizlerimin üstünde duramayıp ellerimle yerden destek almaya başladım. Nefes alamıyordum, almaya çalıştıkça boğuluyordum.

   Son nefeslerimi almaya başladığımda aklıma hissin önceki kullanıcılarından boyutlar arasına sıkışmış olan kullanıcısı geldi aklıma. Eğer hissi kullanarak buraya geldiysem ve ölmek üzereysem, sonsuza kadar bir boyutta sıkışık kalmak zorunda olacaktım. Asla ölemeyecek veya yaşayamayacak, huzura kavuşamayacaktım ama nasıl çıkacağımı bilmiyordum ki. Kimse bana bu gücü nasıl kullanacağımı söylememişti. Bir yerden öğrenemezdim. Yardım edebilecek kimse yoktu. Burada tek başıma ölecektim. Hatayı nerede yapmıştım? Bu kadar güçsüz olmak benim hatam mıydı? Belki de ben yanlış seçimdim. Lorin de bu yüzden benden vazgeçmişti. Hissin bende olduğunu biliyordu ama bu gücü kullanmayı beceremeyeceğimi bildiği için benden uzak durmayı tercih etmişti. Beni bırakmıştı. Merisa'da bulduğu şeyler çok daha fazlaydı. Çok acınasıydım. Belki de son zamanlarımı onu düşünerek geçiriyordum. Son nefesimi verirken onu düşünüyordum. Son ana kadar onu düşünüyordum. Ben bu kadar güçsüzdüm işte.

   Sonunda son nefesimi almak için ortamda geriye kalan son oksijeni çekmek için gözlerimi kapattığımda birinin ellerini başımda hissettim. Garip bir şekilde son nefesim dediğim o nefesi çok rahat bir şekilde almıştım. Başımdaki o basınç geçmiş, ağrı azalmıştı ama hâlâ gözlerimi açıp açmamak arasında gidip geliyordum. Ölmüştüm de tekrardan falan mı doğuyordum şu anda? Ağlamam mı gerekiyordu?

   Cesaretimi toplayıp gözlerimi açtığımda başımda üç kişi gördüm. Az önce sesleri gelen kişiler miydi bunlar? Onları tanımıyordum ama artık suratlarını seçebiliyordum. Tamam, ölmemişim. Başımdakilerin ikisi kız, biri erkekti. Hemen başımda bana paniklemiş bir şekilde bakan kızın gözlerinin rengi daha önce hiç görmediğim bir şekilde mordu. Aynı zamanda saçları da tek renk değildi. Siyah saçlarının arasında kahverengi teller vardı ve boya gibi durmuyordu. 

   Öksürüp doğrulduktan sonra diğer kıza baktım. Sarışındı ve gözlerinden biri mavi diğeri yeşildi. Aynı zamanda yanındaki oğlan ondan destek alarak zar zor ayakta duruyor gibi gözüküyordu. Gözleri daha önce hiç görmediğim bir şekilde gri parlıyordu ve yaralıydı. Elini karnına koymuştu ve kanaması vardı.

   "Hangi yıldan geldin?" Hemen yanımda duran mor gözlü kız telaşla elini yanağıma ateşimi ölçercesine koyduğunda elinin buz gibi olduğunu ve titrediğini gördüm. Havanın ne kadar soğuk olduğunu fark etmeme fırsat kalmadan öleceğimi sanmaya başlamıştım zaten o yüzden hissettiklerim pek de umurumda olmamıştı. Hissi kullandığımdan tamamen emin olmuştum bu soru üzerine.

   Artık bana yıl sorulmasının normal bir şey olduğunu düşündüğüm için rahat bir şeklide "Üç bin elli altı." dedim. Konuşurken hâlâ havanın sıkıntılı olduğunu hissediyordum. Onlar yanıma yaklaştığında daha kolay nefes almaya başlamıştım. Tahminimce sarışın kızdan destek alarak duran oğlan havanın bir kullanıcısıydı.

   "Yirmi sekiz yıl sonra..." Kız derin düşüncelere daldığında hangi yılda olduğumuzu hesaplayamayacak kadar yorgun hissediyordum ama tahminimce üç bin otuzlarda falandık.

   Telaşla "Size ne oldu neden bu haldesiniz?" sorduğumda mor gözlü kızın gözlerinin dolduğunu gördüm. Bu durumda şu ana kadar dolmaması bile mucizeydi bence.

   Kız derin bir nefes aldıktan sonra yüzünde belli belirsiz bir gülümseme eşliğinde "Demek sana verdim hissi." dediğinde gözünden bir damla yaşın aktı. Bu benden önceki hissin kullanıcısı mıydı? Beynim uyuşmuş gibi hissediyordum o yüzden çok düşünemiyordum. Derin bir nefes alıp burada ne olduğunu sordum ama duyacaklarımdan korkuyordum.

QunilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin